GURUR DUYULACAK BİR MÜCADELE

TİKP Genel Başkanı İsmail DURNA; GURUR DUYULACAK BİR MÜCADELE

Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyeti derhal durdurulmalıdır. Kamu yararı gözetmeyen bu doğa katliamı Anayasa’ya da aykırıdır. Bütün Türkiye’de olduğu gibi burada da doğal zenginlikler bilgisiz, görgüsüz ve gerici AKP iktidarı tarafından talan edilmektedir. Doğu Karadeniz’in doğal, tarihsel ve kültürel mirası yok edilmekle karşı karşıyadır.

Güvenlik güçlerini halkın üzerine salan ve şiddet uygulayan  AKP iktidarı suçlarına sürekli yenilerini ekliyor. Artvinlileri baskı ve şiddetle yıldıracaklarını sanıyorlarsa hayal görüyorlar.

Halkın mücadelesi çığ gibi büyüyerek devam ediyor. Artvin halkı çocuklarının ve torunlarının ileride gurur duyacakları bir mücadelenin içindeler.  Artvin – Cerattepe’yi savunmak yurdunun bağımsızlığını  savunmaktır.

Artvin halkının zulme ve zorbalığa boyun eğmeyen, yağma düzenine karşı sürdürdükleri bu direnişi selamlıyoruz. Bütün Türkiye halkını yaşam alanlarının talanına karşı çıkan Artvin halkı ile dayanışmaya çağırıyoruz. Gerçek çözüm; hukuku yok sayan, şiddete başvuran ve emperyalist sömürgeciliğe hizmet eden AKP iktidarını  yıkmak ve yerine emekçilerin halk iktidarını kurmaktır. 21/02/2016

TERÖRÜN GERÇEK SAHİBİ KİM?

TERÖRÜN GERÇEK SAHİBİ KİM? 

 

Amerikan emperyalizmi dünyanın en büyük terör örgütü. Saldırılarında uluslar arası meşruiyet aramıyor. Terör dahil her yola başvuruyor. Bizzat örgütleyip savaşa sürdüğü terör örgütleri şunlar: PKK (PYD), IŞİD, Hizb-i İslami, El Kaide, Hamas, İslam-ı Cihad, Çeçen terör örgütü,  Müslüman Kardeşler, El Nusra, ÖSO, fetih ordusu.                                                   Dünyanın en büyük terör örgütü ABD, sadece Irakta 1,5 milyon insanı çoluk çocuk demeden bombalarla katletti.

TERÖRÜSTLERİ TÜRKİYE’YE ABD GÖNDERDİ                                                                                 Ankara, Güneydoğu’da terör belasıyla uğraşırken ABD, PYD (PKK)nin terör örgütü olmadığını ısrarla açıklamaya devam etti. Bununla da yetinmedi. Kobani’de eğittiği terör örgütünü en modern silahlarla donatıp, savaşmaları için Türkiye’ye gönderdi.

 

GERÇEĞİ GÖRMEZDEN GELİYORLAR                                                                                                   Şimdi gördünüz mü terörün gerçek sahibi kimmiş? Şimdi gördünüz mü Ankara’nın göbeğinde bombaları kimin patlattığını? Ne iktidar ne de muhalefet, bu gerçeği bir türlü görmek istemiyor. Kimse kalkıp da IŞİD ayrı El kaide El – nusra, ÖSO ayrı demesin. PKK, ,PYD, PEJAK, KCK ayrı ayrı demesin. Bu terör örgütlerinin hepsini Amerikan emperyalizmi  kurdu ve kolluyor. Finansa ediyor, silahlandırıyor, eğitiyor ve kullanıyor.

 

ÇÖZÜM ULUSAL DEMOKRATİK CEPHE                                                                                             Türkiye emekçileri teröre boyun eğmez. Amerikan emperyalizm döktüğü kanda boğulacaktır.  Bunun da yolu zaman geçirmeden Ulusal Demokratik Cephenin bir an önce örgütlenmesinden geçiyor.  18/02/2016       İsmail Durna – TİKP Genel Başkanı

TÜRKİYE’NİN BİLİMSEL SOSYALİST BİR PARTİYE İHTİYACI VAR

Bu makale İşçi Partisi’nin 2006 yılı Aralık ayında 7. Genel Kongresi’ne gidilirken tartışmaya sunulan başkanlık kurulunun taslak raporuna  yönelik Köylü Bürosu’ nun eleştirisidir.                                                                                                                                                   Kongrede söz verilmemiştir. Ancak 2. Gün o da İzmir – Güzelbahçe ilçe başkanının ‘sosyalizmi tüzüğe koyalım’ önerisiyle 5 dakikalık söz verilmiş ve bu yazının bazı bölümleri bu kısa süreye sığdırılabilmiştir.                                                                                         Eleştiriye konu olan 7. Kongrede de kabul edilen değişikliği bugün hiç değiştirmeden Vatan Partisi devam ettirmekte ve Mayıs 2016 da yeni bir kongreye gitmektedir.                   2006 yılı Ekim ayında kaleme alınan ve sınırlı sayıda devrimciye sunulabilen bu yazıyı yararlı olması dileğiyle tekrar bilimsel sosyalistlerin değerlendirmesine sunuyorum. İsmail Durna. TİKP Genel Başkanı

 

      TÜRKİYE’NİN BİLİMSEL SOSYALİST BİR PARTİYE İHTİYACI VAR

SAĞDAN ESEN RÜZGAR

İşçi Partisi’nin 7. Büyük Kongresi yaklaşırken hazırlanan Tüzük ve Program Taslağı köklü değişiklikleri içeriyor. Önceleri sadece dilinin değişeceği söyleniyordu. Taslağı incelediğimizde; 40 yıldır savunduğumuz temel değerlerden vazgeçildiğini görüyoruz. Geriye dönüp yayınladığımız kitap ve dergileri incelediğimizde dün yazılanların daha mürekkebi kurumadan değiştirilmekte olduğunu rahatlıkla saptayabiliriz.

Sosyalizmi kaldır,

Yönetimlerde emekçi çoğunluğunu kaldır,

İşçi sınıfı önderliğini kaldır,

İşçi-Köylü ittifakını kaldır,

Profesyonel devrimciliği sulandır,

Partinin kimliğini değiştir,

Partinin ismini değiştir, (Tartışılıyor)

Partinin amblemini değiştir. (Tartışılıyor)

“İşçi sınıfı önderliğinde, işçi-köylü ittifakı ekseninde, bilimsel sosyalizmin yol göstericiliğinde bütün milli güçleri seferber ederek  milli demokratik devrim ve sosyalizm amacında sonuna kadar mücadelede kararlı olmak”  Taslak bu hedeflerden vazgeçiyor.

Bu değişiklikler benim kafamda, ihtiyacı karşılamakta olan bir evde yapılan tadilatları çağrıştırıyor. Apartmanlarda oturanlar bilirler, zaman zaman gürültüden geçilmez. Mutfaklar, banyolar baştan sona değiştirilir. Öyle ki, apartmanı ayakta tutan kolonların bile kaldırıldığı olur. Sözde ev yenilenmiştir ama felaket her an kapıdadır. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi taslakta da temel değerlerimizden vazgeçiliyor. Aslında yapılan değişikliklerde de görüldüğü gibi; “Yeniliğin” yelkenini sağdan esen rüzgar dolduruyor.

Taslak cepheyi parti içinde kuruyor.

Taslakla İşçi Partisi kitle partisine dönüştürülüyor.

Taslakla ideolojik hat kayıyor.

Taslakla, devrim; Kemalist Devrim’in tamamlanmasıyla sınırlandırılıyor.

Taslak mevcut haliyle sosyalizmden vazgeçiyor.

Bilimsel sosyalist hareket kendisine tekrar tekrar şu soruları sormalıdır:

“Ben kimim?”

“Hangi sınıfın partisiyim?”

“İdeolojik hattım ne?”

Taslak kimlik belirlemeyi bulandırıyor. Oysa kimlik belirlemek; hem hayatın içine girmek ve hem de sosyalist hareketin var olan kimliğini daha da zenginleştirmek için şarttır.

 

İDEOLOJİK HAT KAYIYOR

Böyle bir tüzük programın ortaya konması bile sağa kayışı ifade ediyor. Mevcut ideolojik hattan vazgeçiliyor. Daha önce Aybar’cılar, Dev-Yol’cular ve bizde de Kanatçılar ortaya çıktılar. Bilimsel Sosyalizm’in temel ilkelerini tartışmaya açtılar. Ne var ki; ideolojik dağılmadan kurtulamadılar.

Siyasi hatalar telafî edilebilir ama ideolojik çizgide kaymalar olursa onarılması çok daha büyük tahribatlara yol açar.

 

“SOSYALİSTİM” DEMEK ZORLAŞIYOR

Taslak; en alt birimlerden başlayarak önce parti içinde tartışılması gerekiyordu. Bu yapılmadı. Psikolojik bir hava yaratıldı ve fikirlerin ortaya konulması frenlendi. Şunlar söylendi: “Söylemlerinize dikkat edin. Partiye katılanları kaçırmayın.” Nitekim; sosyalist olduğunu söylemek, sosyalist ilkelere vurgu yapmak, mevcut tüzük-programı savunmak parti içinde giderek zorlaşır oldu.

Taslak; – adı üstünde- taslak. Daha kabul edilmemiş. Tartışılacak, konuşulacak. Kabul edilmiş gibi tavır sergileniyor. Arkasında üye fişine yer verilerek Başkanlık Kurulu hariç bütün parti yönetimlerinin iradesi hiçe sayılıyor.

 

DEVRİMİN KILAVUZU BİLİMSEL SOSYALİZM TERK EDİLİYOR

İnsanı ve doğayı yıkıma uğratan, dünyanın damını delen, kaynakları israf eden, insanı tüketim budalası haline getiren ve maymunlaştıran kapitalizm insanlığın büyük çoğunluğuyla ilk kez  bu denli karşı karşıya geliyor. ( Stalin’den Gorbaçov’a- D. Perinçek

Kapitalizmin sömürü ve zulmüne karşı insanlık, 100 yılı aşkın bir zamandır Bilimsel Sosyalizm bayrağı altında mücadele ediyor. (Tüzük-Program; sf. 317 )

Bu alıntıları olduğu gibi aktarmamın nedeni şu: Yeni Tüzük-Program taslağında Bilimsel Sosyalizm eylem kılavuzu olmaktan çıkarılıyor. Şu gerçeğin altını çizmeden geçemeyeceğim: En büyük sınıf mücadelesi olan emperyalizme karşı vatan savunmasında da II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi bilimsel sosyalistler savaştılar, sosyalizm bayrağını asla bırakmadılar.

Hal böyle iken; dünyanın yeniden burjuva demokratik devrimler çağına döndüğünü öne sürmek, bilimsel sosyalizm rotasından uzaklaşmanın bir başka yolu olsa gerek. Emekçileri siyasal baskıdan, sömürü ve yabancılaşmadan kurtaracak olan bilimsel sosyalizmden vazgeçmek aslında sınıf mücadelesinin de dışında kalmaktır.

 

ÖNCÜ PARTİ KİTLE PARTİSİ OLUYOR

Bu bölümde, sosyalist olan İşçi Partisi’nin kimliği değiştiriliyor. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un savunduğu gibi ‘Bütün Halkın Partisi’ veya 1930’ların Atatürkçü partisi konumuna getiriliyor.

Esasen; “Öncü parti mi, kitle partisi mi?” sorusuna taslak, farklı sınıfları kaynaştırmayı savunarak ‘Kitle Partisi’ cevabını veriyor. Kemalistler de CHP’yi ‘Bütün sınıfları temsil eden parti’ olarak tarif ediyorlardı. Ayrıca sınıflar arasında karşılıklı bağımlılık, uyum ve yardımlaşmayı savunuyorlardı. Böylece toplumu bütünüyle korumayı; sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle yaratmayı hedefliyorlardı. (D. Perinçek- Devlet ve Toplum, sf.153)

Kemalistler kapitalistleşmeyi gerçekleştirmek için yukarıda görüldüğü gibi sosyal yatıştırma siyasetlerine hizmet eden ideolojik bir yönelime girdiler. O dönem yapılanlar doğruydu. Kapitalistleşmede hayli mesafe alındığı ve önemli yapısal değişikliklerin yaşandığı günümüz Türkiye’sinde yine aynı sınıfları kaynaştırmaya kalkmak Kemalistlerin de gerisinde kalmaktır.

İşçi Partisi son yıllarda ortaya koyduğu eylemlerle vatan savunmasının en iyi sosyalistler tarafından yapılacağını gösterdi. Az ama öz gücüyle bütün milletin gönlünde taht kurmaya başladı. Kitleselleşme yolunda önemli mesafeler alınmışken birdenbire durup KİTLE PARTİSİ’ne doğru yelken açmak telafisi çok ağır sonuçlara yol açacak bir yöneliştir. Bu tıpkı 1980 lere gelirken yaptığımız “İki süper devletten Sovyet Sosyal Emperyalizmi’nin daha tehlikeli ve baş düşman olduğu yanlış tespiti gibi. O dönemde de, bu dönemde de ideolojik yapısıyla özeleştiri yapabilecek tek hareket İşçi Partisi’dir. Fakat bu taslak, kurultaydan geçtiğinde doğal olarak kendi kadrosunu yaratacaktır. Parti sağa kayacak ve sosyalist ruhunu yitirecek, böylece kendisinde özeleştiri yapacak mecali bile bulamayacaktır.

 

MİLLİYETÇİLİK BÖLER

Bütün milleti birleştirecek işçi-köylü temel eksenini yok sayarak ve herkesle birleşmeyi savunarak kimseyle birleşemeyiz. Mücadele ruhu yaratamadığımız gibi gerekli olan öncüleşmeyi de yaratamayız. Hangi türden milliyetçilik olursa olsun yaşadığımız topraklarda barış ve kardeşlik içinde yaşamamızın önünde bir engel olarak durmaktadır. (D. Perinçek, Teori. Aralık-Ocak 1994-95)

Bizi Kürtlük ve Türklük yani ideolojik olarak milliyetçilik birleştiremez. Milliyetçilikten vazgeçerek kardeşliğin ve yurt severliğin tohumunu yeşertebiliriz. Bütün koşullar bize bu gerçeği dayatıyor. Yaşadığımız topraklarda yeni bir kardeşlik ruhu geliştirmeliyiz. Aksi halde milliyetçilik bizi böler. Türkiye gibi bir coğrafyada kardeşlik için milliyetçi ideolojiden kurtulmalıyız.

 

SOSYALİZM TERK EDİLİYOR

1980 sonrasında Türkiye solunda ağırlıklı olarak sosyalizmin başarısızlıkları öne çıkarıldı. Ezilen halkların devrimci potansiyeli reddedildi ve emekçiler hor görüldü. Onlara bir türlü sosyalizm yakıştırılamadı. Tanrı aramaya koyuldular, çünkü; karamsarlık ruhlarına işlemişti. Devrimci yükselişin bütün dünyada inişe geçtiği bu dönemde kapitalizm ideolojik alanda da taarruzdaydı.

Oysa bugün Türkiye halkının ABD karşıtlığı %90’ larda. Latin Amerika ülkeleri ABD’yi sallıyor. Hugo Chavez, sosyalizmin kuruluşuna geçtiklerini bütün dünyaya ilan ediyor. (6 Aralık-Cumhuriyet) ABD, Irak’ta yenilmiş. İşçi Partisi, toplumun önünde hızla seçenek konumuna doğru ilerliyor. Kısacası; tanrımız ayağa kalkıyor. Biz ise; sosyalizmi tartışıyoruz. Taslakta da sosyalizmin içini boşaltıyoruz. Ve ‘Yenileşme’ adı altında değişiklikler yapıyoruz.

Kemalist devrimi tamamlamak, feodalizmi tasfiye etmek, kapitalizmin alternatifi olan sosyalizmin kuruluşuna girişmek, ancak ve ancak İşçi Partisi gibi azınlığa düşmekten korkmayan, devrime sarılan ve irade birliği yaratan sosyalist bir partinin önderliğinde mümkündür.

Somut gerçeklere dayanmak,

Gerçekleri olgularda aramak,

Kitaplara bağlı kalmamak,

Tarihsel ve diyalektik materyalizm,

Bütün bu kavramları en sık kullanan ve bu temelde mücadele eden Aydınlıkçılar olmuştur.

Bugün de vatan, millet, hürriyet, bağımsızlık, emek gibi değerler için en kararlı mücadeleyi

sosyalistler yani, İşçi Partililer yürütmüyor mu?

Çağımızda demokratik devrimlerin bir numaralı savunucusu ve önderi yine sosyalistlerdir.

  1. Y.y. da vatanı savunma temelinde gerçekleştirilen bütün devrimlere en başta sosyalistler önderlik ettiler.

Bütün bunlar; Rusya ve Çin’de ilk adım atan sosyalizm deneylerine göre, ülkemizde daha geniş bir temelin olduğunu gösteriyor ve Türkiye’de gerçekleştirilecek sosyalizm deneyinin daha ileri sorunlarını çözmek durumunda kalacağını da gösteriyor. Bugün sosyalizmi kuracak sınıf Kurtuluş Savaşı yıllarına göre olağanüstü konumdadır. Mevcut tüzük-programımızda belirtildiği gibi sosyalizmin ikinci dalgası emperyalizme karşı Avrasya isyanlarıyla başlayacaktır. (Sf. 90)

“20.y.y. la birlikte kapitalizm aydınlanma ve ilerleme barutunu tüketti. Ezilen dünyanın aydınlanma ve ilerleme sorunu artık kapitalistleşme sorunu değil, emperyalizme karşı mücadele ve özellikle sosyalistleşme sorunuydu.” ( Tüzük-Program sf. 294)

 

İŞÇİ SINIFI ÖNDERLİĞİ KALDIRILIYOR

“Türkiye’de artık bağımsızlığın da, laikliğin de, demokrasinin de önderi ve itici gücü başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi halktır.” (D.Perinçek; Din ve Allah, sf.181)

Türkiye’de çok geniş bir işçi sınıfı var. Büyük fabrika ve belli merkezlerde toplanmış bir işçi sınıfı oluştu. Bu birikim özelleştirmeye karşı mücadele içinde tecrübe kazandı. İşçi sınıfı önderlerinden Türkiye’yi yönetebilecek bir aydınlar kuşağı yetişti. Buna kamu emekçilerini de eklediğimizde büyük bir potansiyel oluştuğunu rahatlıkla görebiliriz.

Kentlerin nüfus artışı, traktör, biçer döver, pamuk toplama makinesi v.b. tarımda makineleşmenin artması, kapitalist ilişkilerin artması, kısmen de olsa feodal yapının çözülmeye başlaması da emekçi nüfusunun artmasına yol açtı.

Bununla birlikte; kırsal bölgede zengin köylü orta, orta köylü yoksul, yoksul köylü de amele durumuna geldi. Dışarıdan çiftçi ithal edildi ve emperyalizmin doğrudan sömürgeleştirme süreci hızlandı. Böylece köylü ve tarım kesiminde proleter ve yarı proleter bir sınıf oluştu.

Taslak; Türk Devrimi’ne hangi sınıfın önderlik edeceğini ortada bırakıyor. Buradan yola çıkarak işçiler, köylüler, fikir emekçileri, esnaf ve tüccarlar, milli sanayicilere İstanbul maratonunda olduğu gibi “Yarışın” deniliyor. Hangi sınıf ipi göğüslerse o önderliğini kabul ettirmiş olacak. Görüldüğü gibi; kendiliğindencilik taslağın ruhuna işlemiş.

Öncü partiler niçin var? Tarihe kim ve nasıl müdahale edecek? Milleti kim uyandıracak? İrade birliği nasıl oluşacak? Feodalizmin tasfiyesine nasıl önderlik edilecek? Bu soruları çoğaltabiliriz.

Çağımızda devrime ve kendi dışındaki sınıflara önderlik yapmak işçi sınıfının görevidir. Dost ve müttefik kapsamında değerlendirilen milli burjuvazi sınıfsal karakteri itibariyle kaypaktır. Demokratik devrimlere önderlik yapamaz. 20. y.y. la birlikte aydınlanma ve ilerleme barutunu tüketmiştir. Her ideolojinin dayandığı bir sınıf vardır. Devrimci ideoloji için de devrimci sınıf şarttır. İşte bu sınıf da İŞÇİ SINIFIdır. Sömürüye, baskıya, yabancılaşmaya karşı çıkışın bayrağı da, kardeşliğin bayrağı da, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşının bayrağı da işçi sınıfının elindedir.

 

ÇAĞIMIZ DEĞİŞTİRİLİYOR

Çağımız, milli kurtuluş devrimleri ve sosyalist devrimler çağıdır. Taslağı bütün olarak incelediğimizde yeniden demokratik devrimler çağına dönüldüğünü görüyoruz.

Emperyalizm tanımı değişti mi? Sınıflar ortadan mı kalktı? Bilimsel sosyalistlerin önderliği olmadan devrimi başarıyla sürdürmek mümkün mü? (Teori, Kasım 2006 sf.9)

Demokratik devrimler dünya çapındaki değişikliklerin birikimini oluşturduğu gibi, Rusya ve Çin’de olduğu gibi sosyalizm rotasında ilerlemenin de sağlam zeminini oluşturuyor. Mao, Stalin ile aynı ideolojik saftaydı. Vatan savunmasında da, demokratik devrimin gerçekleştirilmesinde de komünistler önderlik ettiler.

ÇKP kırlardan şehirleri kuşatarak devrim gerçekleştirdiği gibi oraya kazık çakmadı. Sosyalizmin inşasına da yöneldi. Ayırım noktası sadece kırlardan şehirleri kuşatma teorisi değildi. Aynı zamanda sosyalist toplumda sınıf mücadelesinin sürdürülüp sürdürülemeyeceği noktasındaydı. Nitekim, Kültür Devrimleri gerçekleştirildi. Mao, sınıf mücadelesinin söndüğünü ileri sürenlere karşı çıkıyor ve Stalin’i aşıyordu.

 

  • İki çizgi mücadelesi
  • Devrimin önderliği
  • Revizyonizm
  • Oportünizm
  • Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın
  • İktidarın döne döne fethedilmesi

Emekçi kitlelerinin inisiyatifinin doruğa çıktığı Sovyet ve Çin devrimlerini incelediğimizde, dünyanın burjuva demokrasisinden daha ileri uygulamaları defalarca yaşadığını rahatlıkla saptayabiliriz. Bu iki büyük pratiğin teorik mirasını elimizin tersiyle itip görmezden gelebilir miyiz? Bütün bu hayatın derslerini bir kenara atmak inkârcılık değilse nedir?

Sosyalizmin kuruluşuna ilişkin yaşanan deneylere sırt çevirmenin ve dünyanın yeniden büyük Fransız devrimleri çağına döndüğünü ileri sürmenin ‘Yeniliği’ nerede?

 

ÖNCÜ GELENEĞİ VE DEVRİMCİ MİRAS REDDEDİLİYOR

Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Bu ilkeyi en çok Aydınlıkçılar savundu. Madem TKP’ye ve Şefik Hüsnü’lere sahip çıkmıyoruz o halde bu temele dayanarak yıllardır sürdürdüğümüz ve haklı çıktığımız iki çizgi mücadelesini nereye oturtacağız?

Türkiye tarihinde Jöntürk Devrimi olsun, Kemalist Devrim olsun; bu devrimlerin öneminin yanında 1960-1980 yılları arasında yaşanan kitle hareketlerini ve sosyalistlerin oynadığı rolü görmezden gelebilir miyiz?

Mustafa Suphi, Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Reşat Fuat Baraner gibi ömür boyu emekçi halkın davasına, devrim davasına hizmet eden proleter devrimci geleneği yıllardır partimizin mücadelesinde yaşatıyoruz, yaşatmaya da devam etmeliyiz.

 

ÇELİŞMELER KALDIRILIYOR

“Ezen ezilen millet çelişmesini TEMELE oturtuyoruz” Teori, Kasım 2006; sf. 7

Temel olan proletarya-burjuvazi arasındaki çelişme yok sayılıyor. Veya ezen-ezilen milletler arasındaki çelişme, yani; baş çelişme proletarya-burjuvazi arasındaki çelişmenin üzerine bindiriliyor.

 

DEVRİMİN PUSUSUNA YATMAK

Hem taslak hem de Teori’de yazılanlardan da anlaşılacağı gibi hem devrimci miras hem de yıllardır İşçi Partisi’nin sürdürdüğü iki çizgi mücadelesi küçümseniyor. Ne var ki bugün emperyalizmin baskı ve sömürüsüne karşı milletin hesaplaşma isteğini İşçi Partisi temsil ediyor. Oysa her devrim o ülkenin tarihsel birikiminin ürünüdür. Süreç gelip dayanmadan, koşullar oluşmadan devrimler olmayacağı gibi tarihi yönlendiren eylemler de gerçekleştirilemez.

İşçi Partisi’ni işçi köylü yataklarına oturtarak ve mücadeleleri örgütleyerek devrime hazırlık yapılır. Dünya tarihini incelediğimizde devrimin pususuna yatanların emekçi pratiklerinde ortaya çıktığını, büyük kahramanlıklar ve teoriler geliştirdiklerini görürüz.

 

EVRENSEL TERİMLER

Taslakta felsefe biliminin dili haline gelmiş, dünyanın ezici çoğunluğu tarafından da benimsenmiş terimler kullanılmaktan kaçınılıyor.

Tabuların hızla yıkıldığı bir Türkiye’de bilimin ürettiği, bütün insanlığa mal olmuş kavramlardan vazgeçmek yüzeysel bir davranış olur. Ayrıca marifet Kemalist Devrim’in ortaya çıkardığı yaratıcı terim ve tanımları tekrar etmek yerine mücadele içinde yeni terimler yaratmalıyız. Taslak bu konuda da sıradanlaşmakta ve statükocu bir tavır sergilemektedir. Bugün birçok kavram bütün dünya halklarının ortak dili haline geldi. Bazı kavramlardan kaçınıyorsak bunun nedenini açık açık söylemek zorundayız.

Diğer yandan, yıllardır mücadele içinde edindiğimiz bilimsel sosyalist kimliğimizle de gurur duymalıyız. Gidelim topluma soralım; işçiye, köylüye, tüccara soralım. “Türkiye’nin solcu, sosyalist lideri kim?” diyelim. Tereddütsüz verecekleri cevap; ”Doğu Perinçek” olacaktır. Örneğin; İngiliz danışman “Komünist olduğu için Doğu Perinçek’in fikirlerine katılmıyorum. Ama Ermeni sorunundaki görüşlerini benimsiyorum. Duruşmasında; ‘Ermeni soykırımı yalandır’ yazan pankart açacağım “ diyor.

Salt Türkiye’de değil, bütün dünyada İşçi Partisi’nin kimliği tanınıyor. Hal böyleyken ne yazık ki tüzük taslağının dilinde ideolojik mahcubiyet var. Bilimsel sosyalizme güven kaybı var.

 

TARIM VE KÖYLÜ SORUNU

Zengin köylü sorunu: İşçi Partisi bu konuda daha çok kapitalist karakterde oldukları için zengin köylüleri kazanma çizgisini benimsedi. Bugün köylü sınıflarını incelediğimizde, zengin köylülerin de orta ve yoksul köylülerle aynı kaderi paylaştıklarını görürüz. Kemalpaşalı bir köylü; “Zengin köylü orta, orta köylü yoksul, yoksul köylü de amele oldu” derken işte bu gerçeği dile getiriyordu.

Köy Temsilcilikleri: Köylerde  köy temsilciliklerini kurmakla örgütlenmeyi tamamlamış olmuyoruz. Bu köy temsilciliklerinin önüne köyün ve üretimin sorunlarıyla ilgili faaliyetleri koyarak mücadeleyi örgütlediğimiz zaman bunları gerçek örgütler haline getirebiliriz.

 

ÖNERİM

  1. Bu tüzüğün kabul edilmesi demek bilimsel sosyalizmden vazgeçmek, işçi sınıfı önderliğinden vazgeçmek ve devrimden vazgeçmek demektir. Bu taslağın kabulüyle omurgasız, ekseni olmayan lâpa gibi bir parti olunur. Emperyalizme karşı mücadele edecek, zorlu süreci göğüsleyecek kararlılığı gösteremez. İster istemez öncü tarifine uymayan bir kadro tipi yaratır. İrade koyan, kendilerini sürekli dönüştüren, çelik disiplin uygulayan proleter devrimcileri dışlar. Güçleniyor gibi gözükse de giderek dinamizmini yitirir ve yozlaşır.

İşçi Partisi mevcut tüzüğü ile, tutarlı anti-emperyalist çizgisiyle sayıca az da olsa ortaya koyduğu öncü eylemlerle halkın güvenini kazanmış ve giderek bütün millete önderlik edecek konuma doğru ilerlemektedir. Onun için mevcut tüzüğün sadece dilini değiştirelim.

Tüzük yeterince tartışılıp özümsenmemiştir. En alt birimlerden başlayarak tartışılmalı ve kafalarda netleşme sağlanmalıdır. Daha sağlıklı karar vermek ve gerekli olan irade birliğini yaratmak için tüzük tartışmasının genel seçimlerden sonra yapılmasını öneriyorum.

  1. Lozan, Berlin ve Bismil’de birlikte eylem yaptığımız dostlarımızın temsil ettiği milli güçlerle cephe örgütlenmesine gidelim.
  2. Milli Hükümet programını da cephenin ortak programı haline getirelim.

Milli hükümet programı ile kurulan cephe bütün ulusal güçleri kucaklamakla birlikte esas olarak Kemalist-Sosyalist ittifakı ekseninde oluşacaktır. Bu uzun süreli, stratejik devrimci bir politikadır. Latin Amerika’da olduğu gibi bir hükümet kurma hedefi kolaycı bir anlayıştır.

Birincisi; Türkiye bulunduğu konum itibarıyla büyük öneme sahiptir. Bu özelliğiyle Latin Amerika ülkelerinden farklı olup bütün dünyada taşları yerinden oynatır.

İkincisi; Latin Amerika’nın tersine dünyada kilit bir konuma sahiptir. Bundan dolayı ülkemizde iktidar mücadelesi çok daha çetin ve şiddetli olacaktır.

 

İsmail DURNA

Köylü Bürosu Başkanı

 

 

MARKSİST PRATİK FELSEFE

MARKSİST PRATİK FELSEFE

Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan bir kısım parti ve aydınlar, Bilimsel Sosyalizm’i sıradan bir bilim olarak değerlendiriyorlar. Oysa bilimsel sosyalizm iktisat, felsefe, tarih başta olmak üzere onlarca önemli bilimden beslenmeye devam ediyor. Bu nedenle günümüzde bilimin doruğu konumunda olan bilimsel sosyalizm yeni dünya’nın inşasını da kurmaya devam ediyor.

Marks’a göre hem pratik hem de teorik felsefeyi eleştirebilmeliyiz.                                   Hem teorik eleştiriyi hem de pratik eleştiriyi ortaya koyabilmeliyiz.                                   Hem nesnel hem de önkoşulsal eleştiriyi ortaya koyabilmeliyiz.                                         Hem öz-eleştiriyi hem de öz- inşayı ortaya koymalıyız.

Eleştiri önemli olmasına karşın amaç değil araçtır. Eleştirinin amacı inşa etmektir. Eski dünyanın ve eski teorinin eleştirisinde yeni teori ve yeni dünya’yı bulmak ve inşa etmek tam da Marksist felsefenin özüdür.                                                                                                                                                                                                                        Bu konuyu KURAM dergisinde incelemeye devam ediyoruz.

Kuram dergisine abone ol. kuramdergisi@gmail.com                                                                                               Kuram Dergisi Taksim Mefisto’da, Kızılay Dost kitabevinde.                                               Kuram Dergisi tüm Türkiye’nin eski kitapçılarında.                                                           Kuram Dergisi İdefiks’te.                                                                                                   Kuram Dergisi http://www.gittigidiyor.com  da  gerceksahaf’ta

HURDACILAR ÖRGÜTLENİYOR

TİKP Genel Başkanı İsmail DURNA; HURDACILAR ÖRGÜTLENİYOR

AKP İktidarı şimdi de gözünü hurdacıların emeğine dikti. Bundan böyle sokaklardan atık kağıt dahil her türlü hurda toplayanlardan 20 bin, alanlardan ise 140 bin lira ceza kesilecek. AB uyum yasalarına göre hurdacıların hurda toplaması yasaklanıyor. AB kendi ülkelerinde atıkların kazanılmasını şart koşarken bizim gibi ülkelerde ise yasaklamayı dayatmaktadır. Bunu fırsat bilen bazı emek düşmanı belediyeler de hurdacıların el arabalarını toplamaya ve el koymaya başladı. Bu uygulamalarla hurda toplayarak geçimini sağlayan binlerce insan birkaç büyük firmaya yem ediliyor.

EN BÜYÜK ÜRETİCİ KONUMUNDALAR                                                                                Hurdacılar geri dönüşümün ilk basamağını oluşturuyor. İktidarların üretimi değil de tüketimi özendirdiği koşullarda en büyük üretici konumundadırlar. Doğal kaynaklarımızın hızla tükendiği göz önüne alındığında hurdacıların önemi daha iyi anlaşılır. Hurdacılar, topladıkları ürünleri geri dönüşüme kazandırdıkları için ülke ekonomisine büyük katkılar sağlıyorlar. Hurdacılar dışarıdan hurda alımını azaltarak kaynakların ülke içinde kalmasını sağlıyorlar.

ZOR KOŞULLARDA ÇALIŞIYORLAR                                                                                     Bu insanlar her türlü pisliğe ve rezilliğe katlanıyorlar. Her türlü hastalığı göze alarak işlerini yapıyorlar.  Karıştırdıkları çöplerin içinden kağıt, plastik, kauçuk, cam, demir, çelik, bakır, kurşun, pet şişe, işe yarar ne varsa parasal değerine göre ayrıştırıyorlar. Topladıklarını hurda depolarına götürüp satıyorlar. Açlığın kıyısında dolaşan bu insanlar güç bela da olsa bu yolla geçinmelerini sağlıyorlar.

ORMANLARIN YOK OLMASINI ÖNLÜYORLAR                                                                     Türkiye’de sadece atık kağıt toplayarak geçimini sağlayan 500 bin kişi var. Sokaklardan toplanan atık kağıt miktarı 2,5 milyon ton. Bu rakam geri dönüşümün %40’ını oluşturuyor.  Böylece ormanlarımızın yok olmasını önlüyorlar

HURDA EMEKÇİLERİ DE ÖRGÜTLENİYOR                                                                            AKP iktidarında zerre kadar insaf, zerre kadar merhamet kalmamış. Öyle olsaydı bu insanlara önce bir iş gösterirlerdi. Kimseye muhtaç olmadan  yaşayan bu insanları sersefil bırakmazlardı.                                                                                                                   İstiyorlar ki; insanlar çöpten dahi olsa geçinmesinler. Başı dik dolaşmasınlar. Yaşama hakkından yoksun kalsınlar. Sokaklarda işsiz güçsüz aç susuz dolaşsınlar. Suriye’li mülteciler gibi dilensinler. Biat kültürüyle kendilerine muhtaç hale gelsinler. Ya intihar etsinler ya da suç işleyip cezaevlerine girsinler.                                                         Bunların hiçbiri olmayacak. Hurda emekçileri  kararlı. Baskılara ve cezalara örgütlenerek cevap veriyor, boyun eğmiyor. Büyük yürüyüşe hazırlanıyorlar.  31/01/2016