Kategori arşivi: Genel

OPORTÜNİST POLİTİKALAR VE ŞOVENİZM

                            OPORTÜNİST  POLİTİKALAR VE ŞOVENİZM

“1911 Yılının Eylül ayı sonunda  Vladimir İlyiç, Uluslararası Sosyalist Büro toplantısına katılmak üzere sürgün yaşadığı Paris’ten Zürih’e gitti. Bu toplantıda Melkonburg’un Alman Sosyal Demokrat Partisi merkez komitesine gönderdiği mektup tartışıldı. Bu mektupta Melkonburg, yaklaşan seçimler nedeniyle Alman hükümetinin Fas olayları ile ilgili olarak izlediği sömürgecilik politikasını yermenin doğru olmayacağını ileri sürüyordu. Rosa Luxemburg bu mektubun bir kopyasını ele geçirerek yayınlamıştı. Bebel bu yüzden Rosa Luxemburg’a kızmıştı.(1) Vladimir İlyiç tereddütsüz Rosa’yı destekledi.  Alman sosyal demokratlarının oportünist politikaları, bu toplantıda kesinlikle ortaya çıkıyordu.” (2)

 

Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde yaşananların birçoğu günümüz olaylarıyla da benziyor. Tayyip ve kliğinin izlediği politikalara sosyalist cepheden karşı çıkanlara yönelik Soner Yalçın, Yavuz Alogan, (3)  Halit kakınç’ ın  yazdıklarını  bir araya getirdiğimizde oportünist politikaların nasıl da şovenizme doğru evrildiğine tanık oluyorsunuz.

Örneğin; Tayyip Erdoğan’ın, Suriye macerasını savunan bu yazarların 1. Dünya Savaşı’nın hemen başında Menşevikler, Bolşevikler ve sosyalist devrimcilerden oluşan  80 kişilik gönüllüler grubunun Fransız ordusu saflarında savaşmasını savunan  solculardan ne farkı var?

 

İkide bir Mercidabık Savaşı’na göndermelerde bulunan Soner  Yalçın’a  ve onun sitesinde Suriye’nin yarısı dahil, Kerkük ve Musul’u da içine alan Türkiye haritası yayınlaması (4) rastlantı olmasa gerek. Üstelik bu tür şovenist yazılar yandaş medya da bolca yer almışken. ABD sözcülerinin ve Tayyip Erdoğan’ların Rakka ve Musul’a birlikte girmeyi konuşurlarken.

 

Evet , bölgemizde savaşan güçlerin safları belli. Amerikan bayrağı altına giren PKK ve kuyrukçuları, FETÖ, IŞİD, ÖSO, İsrail,  Suudi Arabistan, Katar, Barzani, Tayyip ve Kliği ABD safında. Peki siz ÖSO’nun da içinde yer aldığı Suriye’yi bölme harekatını desteklerken, yanlış yerde durduğunuzun farkında değil misiniz? Başında Esat, kahramanca savaşan Suriye halkından yana olmak varken, niçin ÖSO ile birlikte “Milli Ordu” hedeflediğini söyleyen gerici iktidarın şövenist eylemini destekliyorsunuz. Öncelikle buna karar vermeniz gerekiyor.

 

Sosyalistlerin ve yurtseverlerin bir cephede birleşerek  bağımsız bir güç olmaya ve bağımsızlık mücadelesinin başına geçmeye en büyük gereksinim duyulduğu bir süreci yaşıyoruz.

————————————————————-

(1) Bebel, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin ilk başkanı. Örgütünü uzun yıllar doğru bir çizgide yönetiyor.  Her türlü baskı,  şiddet ve zorbalığa meydan okuyor. Yoldaşlarını ve partisini her defasında zorluklardan düzlüğe çıkarmayı başarıyor. Fakat ömrünün son on yılına, izlediği teslimiyetçi politikalar damgasını vuruyor ve böylece önceden kazandığı bütün olumlu imajını siliyor.

(2) Lenin’den anılar /2,  N.K Krupskaya, Odak yayınları. S:76 – Baskı tarihi 1974

(3)Yavuz Alagon. 17.09.2016, Odatv’de yer alan sosyalistlere yanıt yazısı.

(4) Halit Kakınç –Odatv . 25/09/2016 tarihli “Uyandırın şu Misak-ı Milli’yi” yazısı

 

KURAM’IN 6.SAYISI ÇIKTI

KURAM DERGİSİNİN 6. SAYISI ÇIKTI
İÇİNDEKİLER
1. VP’si Kurmaylarına Cevap–ELVEDA PROLETARYA-
Ali TAŞKESEN
2. Devrim Toplumsal Güç İster- Tanju BEYAZİT
3. Sürece Dair- Fevzi KURTULUŞ
4. GDO ve Organik Gıda Tartışmaları- Steven Savage- Doç. Dr.
Gökhan Günaydın-.DR. MUSTAFA KOZAN
5. Futbol ve Siyaset İlişkisi- Mehmet BEŞERİ
6. Referandum ve İngiltere-ABD İttifakı- M. Kemal ERDEMOL
7. 1416 İsyanı ve Bedreddin Hareketi- İsmail DURNA
8. Liseli İsyanı- Kemal Cem ALAZ
9. Barajlar ve Kurulan BOP Tuzağı- Naci ÖZEN
10. Örgütlenelim ve Hakkımızı Arayalım – Neşat TAŞ
11. Nalına da Mıhına da – İbrahim ORMANCI
“BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ ve EZİLEN ULUSLAR BİRLEŞİN!”
KURAM dergisi 6. sayısıyla kitapçılarda…
İstanbul’da Beşiktaş, Beyoğlu ve Kadıköy Mephisto Kitabevi’nde,
Bakırköy Şarlo Kitabevi’nde (Bakırköy Tren İstasyonu Üst Geçidi Kitapçılar Çarşısı),
Beyoğlu Semerkant Kitabevi (İstiklal Caddesi Süslü Saksı Sokak, Mis Sokak sonu),
Beyoğlu Aslıhan Pasajı (Sahaflar Çarşısı) Nermin Sahaf’ta…
Ankara’da Kitapçılar çarşısı-Emek kitabevi,
Manisa’da Beşeri kitabevi – Mehmet Beşeri
Kızılay’da imge kitabevi
İletişim için: kuramdergisi@gmail.com
Tel: 0 507 612 85 70

15TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

15TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

Bu darbe girişimi kesinlikle bir halk hareketi değildir. Kemalist bir girişim de olmadığı açık. Geriye Amerikan seçeneği kalıyor. Gerici girişim başarılı olsun veya olmasın, isterse darbe tiyatrosu olsun, esas hedef emekçi halktır. Ordu içindeki devrimci subaylardır. Bundan böyle RTE ve Kliği İstediği gibi at oynatacaktır.

Şurası kesin. Türkiye Suriye benzeri çalkantılı bir sürece girmiş bulunuyor. Amerikan emperyalizmi IŞİD ve Türevleri  ve de PKK’den oluşan gerici ve bölücü tırnaklarını Anadolu’nun ruhuna saplamış durumda.

Şiddet ve  Yağma daha da yayılacak. Camiler ön plana çıkarılacak. Ordu itibarsızlaştırılacak. İç savaş kapıda. Önlerinde din temelli çatışma yaratarak rejimlerini ilan etmeye hazır bir zemin buldular. Ellerinde SADAT gibi yasadışı milis örgütleri ve gizli hücreleri var.

Buradan en başta sosyalistler olmak üzere bütün yurtseverleri göreve çağırıyoruz. Hesaplaşma kaçınılmaz. Örgütsüzlüğü örgütlülüğe dönüştürelim.  Saflarımızı daha da sıklaştıralım. Bağımsızlık mücadelesini biz kazanacağız.

VATAN PARTİSİ’NİN 10. KONGRE TASLAĞINA FARKLI BİR BAKIŞ

VATAN PARTİSİ’NİN 10.KONGRE TASLAĞINA FARKLI BİR BAKIŞ
KURAM DERGİSİNDE İSMAİL DURNA YAZDI
Bazı konu Başlıkları
– Bilimsel Sosyalistlerin Dikkatine
– Pusulayı Bırakıp Yıldızlara Bakmak
– VP’si Hangi Sınıfın Partisi
– Parti mi Cephe mi?
– Burjuvazi Önderliğinde Devrim Olmaz
– Partiler Belgeleriyle Değerlendirilir
– Bilimin Doruğu Bilimsel Sosyalizm
– Bilimsel Sosyalizm Sıradan bir Bilim mi?
– Devrimci Miras Reddediliyor
– İşçi Sınıfı Önderliği Kaldırılıyor

Kuram Dergisi’ni
Aşağıdaki Kitabevlerinden ve Temsilcilerimizden Bulabilirsiniz
1. YAKIN KİTABEVİ- Kıbrıs Şehitleri Cad. 1464. Sok. No:6 Alsancak / İZMİR
2. KÜL KİTABEVİ- 1716. Sok. No: 4/6 Karşıyaka / İZMİR
Tel: 0.232.323 26 04 – 381 48 00
3. ANKA SAHAF – 1729. Sok. No: 36/A Karşıyaka / İZMİR
Tel: 0.232.381 06 37
4. PARŞÖMEN SAHAF- Kazım Dirik Mah. 159.Sok. No:10 Bornova / İZMİR Tel: 0.505. 473 53 43
5. ÜMİT KİTABEVİ – 153. Sok. No: 12 A Bornova / İZMİR
Tel: 0232.342 02 26
6. BÜLENT KİTABEVİ – İnönü cad. 3/1 Sok. No: 1/B Fahrettin Altay / İZMİR Tel: 0.232.248 24 40
7. GÜN KİTABEVİ – İnönü Cad. No: 829/C Fahrettin Altay/ İZMİR Tel: 0.507.614 05 00
8. ARKADAŞ KİTABEVİ- İsmet İnönü Cad. No: 46/A Narlıdere / İZMİR Tel: 0.232.238 40 44
9. ZEUS KİTABEVİ- 111. Sok. No: 9 / B Buca-İZMİR
Tel: 0.232.442 20 09
10. BİLİM KİTABEVİ – 252. Sok. No: 3C Hatay PTT Sokağı Hatay-İZMİR Tel: 0.232.245 51 47
11. BİLİM KİTABEVİ GÜZELYALI ŞUBE- Güzelyalı Mah. 22. Sok. No.37 Tel: 0.507.705 60 25 Güzelyalı / KONAK
12. DOĞU KİTABEVİ- Ankara Cad. Güncer Han – e-posta: mbeserikitap@hotmail.com
13. MEFİSTO KİTABEVİ – TAKSİM, BEŞİKTAŞ, KADIKÖY
14. DOST KİTABEVİ – Karanfil sokak. No:11 Kızılay – ANKARA – 4252464
15. SILA KİTABEVİ –Adnan Menderes Bulvarı Kurtuluş Mah. 2015. Sokak No: 6 AYDIN
16. BEŞERİ KİTABEVİ – MANİSA. 05324451871
17- Hayat Ağacı Kitabevi – BUCA
18- Yağmur kitabevi – Kayseri – 3525121326
19- Ömür Kitabevi – Kayseri – 3522360562
20- Kıvılcım Kültür Sanat – Kayseri – 3522212676

TEMSİLCİLERİMİZ
Yurdagül Öğülmüş: 5315839316 ANKARA Mehmet TAPAN: 0.543.604 49 77 İSTANBUL
Erhan PALABIYIK: 0.543.250 10 41 HATAY
Neşat TAŞ: 0.554.871 46 59 DENİZLİ
Bayram HAZAR: 0.533.425 85 33 ADANA
Mehmet GÜVEN: 0.537.724 04 60 KARŞIYAKA- İZMİR
Haluk BAŞARAN: 0.536.888 75 66 NARLIDERE- İZMİR
Nedim Yaşar GÜRSOY: 0.506.846 81 57 MENDERES- İZMİR
Dursun OKUMUŞ: 0.507.921 84 40 MENEMEN – İZMİR
Murat SOLMAZ : 0.535.372 39 00 DİKİLİ- İZMİR
Zeki Ok – Kayseri

İNSANLIK SOSYALİZME MECBUR

                   

           

          BİLİMSEL SOSYALİSTLERİN DİKKATİNE                                                                             40 Yıl bilimsel sosyalist ideolojiyi savunmuş, uğrunda her türlü fedakârlık yapılmış, on binlerce insanın emekleriyle yoğrulmuş sosyalist bir partinin önderleri 2006 yılı 7. Kongresinde, yeterince tartışılmadan, yangından mal kaçırırcasına bir karar aldılar. İşçi sınıfının öncü partisine artık gerek olmadığını bildirdiler. Partinin yatağını başka bir eksene taşıdılar.

Aradan 9 yılı aşkın bir zaman geçti. Yeni bir kongreye gidiliyor. Yeni bir taslak hazırlanmış. Taslak aynı zamanda, Türkiye sosyalist tarihine uzun yıllar damgasını vurmuş olan bir hareketin sağa savruluşunun ibretlik bir belgesidir. Bu yazı aynı zamanda VP Genel başkanı Sayın Doğu Perinçek’in ‘Bilimsel Sosyalizm ve Bilim’ kitabına yönelik eleştirinin bir başlangıcını oluşturmaktadır. Bu değerlendirmeyi yararlı olması dileğiyle bilimsel sosyalistlerin dikkatine ve eleştirisine sunuyorum.

TEMEL DEĞİŞİKLİKLER

Taslak incelediğinde; 2006’dan bu yana değişikliklerde ısrar edildiğini ve geri dönüşümün tamamlandığını görüyoruz. Neydi bu kaldırılan temel değişiklikler?                                         Sosyalizm kaldırıldı.                                                                                                                                 Yönetimlerde emekçi çoğunluğu kaldırıldı.                                                                                             İşçi sınıfı önderliği kaldırıldı.                                                                                                              İşçi-Köylü ittifakı kaldırıldı.                                                                                                                    Profesyonel devrimcilik bulandırıldı.                                                                                                        Partinin kimliği değiştirildi.                                                                                                                      Partinin ismi değiştirildi.                                                                                                                            Partinin amblemi değiştirildi.

“İşçi sınıfı önderliğinde, işçi-köylü ittifakı ekseninde, bilimsel sosyalizmin yol göstericiliğinde bütün milli güçleri seferber ederek  milli demokratik devrim ve sosyalizm amacında sonuna kadar mücadelede kararlı olmak” Yeni  Taslak da  bütün bu hedeflerden vazgeçiliyor. Aslında yapılan değişikliklerde de görüldüğü gibi; “Yeniliğin” yelkenini sağdan esen rüzgar dolduruyor.

HANGİ SINIFIN PARTİSİ

Taslak VP’nin hangi sınıfa dayandığını ortaya koyamıyor. Oysa; bir hareket kendisine tekrar tekrar şu soruları sormalıdır:

“Ben kimim? Hangi sınıfın partisiyim? İdeolojik hattım ne?”

Taslak kimlik belirlemeyi bulandırıyor. Oysa kimlik belirlemek; hem hayatın içine girmek ve hem de sosyalist hareketin var olan kimliğini daha da zenginleştirmek için şarttır.

Taslakta ideolojik hat kayıyor.

Taslak cepheyi parti içinde kuruyor.

Taslakla İşçi Partisi kitle partisine dönüştürülüyor.

Taslakla, devrim; Kemalist Devrim’in tamamlanmasıyla sınırlandırılıyor.

Taslak mevcut haliyle sosyalizmden vazgeçiyor.

 

BİLİMİN DORUĞU BİLİMSEL SOSYALİZM

“İyimserliğimizi bilimin ışığında saptadığımız gerçeklerden alıyoruz.” (9)

Taslak, partinin kılavuzunu bilim düzlemine oturtuyor. Böylece bilime sınıflar üstü  bir konum kazandırılıyor. Oysa bilim; toplumsal ilişkilerin ve sınıf mücadelelerinin belirlediği, içinde çelişkiler barındıran etkinlikler bütünüdür. “Bilimsel Düzlemde” olmak demek, gerçeğe bilimin disipliniyle yaklaşmak demektir. Bilimsel sosyalist eksenden ayrılmakla isteseniz de, istemeseniz de  burjuva bilim anlayışına savrulursunuz.

Engels ve Kant’ı ele alalım: İkisi de filozof, ikisi de bilim adamı. İkisi de bilimsel bulgulara dayanarak kuramlar geliştirmiş. İkisi de bilimsel kabul görüyorlar. Ama birisi kapitalizmi, diğeri ise sosyalizmi savunuyor. Bilimin gözünde her ikisi de bilimsel düzlemdedir. Filozoflar materyalistler ve idealistler diye de iki kampa ayrılırlar.(14) Filozofları * ikiye ayıran esas sorun, doğa, madde, fiziksel dış sorun mu birincil, bilinç, zihin, duyum, deney, ruhsal vb. ikincil ele alınmalıdır. Materyalist filozofların özelliği her şeyin kökenine, başlangıcına maddi dünyayı koymalarıdır. Taslakta olduğu gibi tek başına bilim referans alındığı zaman ister istemez idealist felsefeye kayarsınız. İlk veri olarak maddeyi almak yerine bilinci, düşünceyi ve duyumu alırsınız. Meseleye soyut burjuva anlayışı ile yaklaşmak bizi sonu gelmeyen hataların çukuruna düşürür.

Marx ;”filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar; asıl olan onu değiştirmektir.”  uyarısını yapmıştır. Bu sözleriyle dünyayı sadece yorumlamakla kalmayıp değiştirmeyi ve dönüştürmeyi  hedeflemiştir.(12) Bu aynı zamanda Bilimsel Sosyalistlerin görevidir. Köklü bir materyalist, korkusuz bir komünist olmak bunu gerektirir.

Öte yandan; bilimsellikle bağdaşmayan bu taslakla, dünyayı  ve toplumu değiştirmek bir yana yorumlamakta da aciz kalırsınız.

Burjuva ideolojisine karşı mücadelede bir tek silahımız var. O da Bilimsel Sosyalizm.

 

BİLİMSEL SOSYALİZM SIRADAN BİR BİLİM Mİ?

Taslak; Bilimsel sosyalizmin proletaryanın dünya görüşü olduğu gerçeğini reddederek büyük bir hata yapıyor. Onu genel bir bilime, genel bir bilimsel yönteme indirgeyen batılı,  sözde Marksistlerin yolundan gidiliyor. Bilimsel sosyalizm bugün, çeşitli ülkelerdeki pratiklerin ve sosyalist yolu seçmiş olan ülkelerin yönlendirici ideolojisidir. Bilimsel sosyalizm; felsefe, iktisat, askerlik, tarih, hukuk, sosyoloji, eğitim, etik, matematik, antropoloji vb. 10’dan fazla bilimsel disiplinden besleniyor. Taslak bilimsel sosyalizmi görmezden geldiği gibi sıradan bir bilim olarak dahi benimsemiyor.

Bilimsel sosyalizm, sadece insanlar ve doğa arasındaki ilişkiyi bilimsel olarak açıklamada rehberlik etmek değildir. O aynı zamanda bu ilişkiyi materyalist bir biçimde ele almada ustalaşmayı da öğretiyor.

Emekçileri siyasal baskıdan, sömürü ve yabancılaşmadan kurtaracak olan bilimsel sosyalizmden vazgeçmek aslında sınıf mücadelesinin de dışında kalmaktır.

Vatan Partisi’nin sağa savrulmasında ve yaşanmakta olan bütün hataların temelinde Bilimsel Sosyalizm’in kılavuzluğundan vazgeçmesi yatmaktadır.

Kapitalizm kaçınılmaz olarak sosyalizme yol açar. Marks ve Engels, proletaryanın ve insanlığın kurtuluş hareketi için bilimsel bir düşünce sistemi oluşturdular. Sosyalistler,  Marksizm’in bilimsel ilkelerini ve ruhunu koruyarak, toplumsal pratiklerden de yola çıkarak teoriyi sürekli zenginleştiriyorlar.

 BİLİMSEL SOSYALİST FELSEFENİN ÖZÜ

Marksizm, -yani Bilimsel Sosyalizm- özünde bilim tarafından elde edilen sonuçların özümlenmesi ve sentezidir. Niteliği gereği açık bilginin her yeni adımı ile kendi yasası gereği zenginleşmek ve dönüşmek zorundadır. (13)

Bilimsel sosyalist felsefe sadece insanlığın 2000 yıllık felsefi düşüncesinin çağdaş bir kazanımı olmakla kalmamıştır. Aynı zamanda 2000 yıllık felsefi düşünce tarzının aşılmasıdır. Bilimsel sosyalist felsefe esasen  ontoloji, epistemoloji, öznelcilik teorisi, pozitivizm, hümanizm, pratik öğretisi ve diğer tarihsel düşünce tarzlarını aşarak gelişmiştir.

Bu nedenle; günümüzde bilimin doruğu konumunda olan bilimsel sosyalizm Yeni Dünya’yı da kurmaya devam ediyor.                                                                                                                         Marks’a göre hem pratik, hem de teorik felsefeyi eleştirebilmeliyiz.                                               Hem teorik eleştiriyi, hem de pratik eleştiriyi ortaya koyabilmeliyiz.                                               Hem nesnel, hem de önkoşulsal eleştiriyi ortaya koyabilmeliyiz.                                                     Hem öz-eleştiriyi, hem de öz- inşayı ortaya koymalıyız.                                                                     Eleştiri önemli bir araçtır. Amacı ise; inşa etmektir. Eski dünyanın ve eski teorinin eleştirisinde yeni teori ve yeni dünyayı bulmak ve inşa etmek tam da Marksist felsefenin özüdür.

BİLİMSEL SOSYALİST FELSEFENİN DİĞER FELSEFELERDEN FARKI  

  1. Yüzyıl bilimsel sosyalist felsefenin gelişmesinin esas yönü olmaya devam edecektir. Marksist felsefenin diğer felsefelerden 5 farkı bulunuyor:

1- Materyalizm

2- Diyalektik

3- Tarihsellik

4- Hümanizm

5- Pratiksellik                                                                                                                                                        Bu beş nitelikten materyalizm en temel olanıdır. Sadece pratiksel öğretisi temelinde Marksist felsefenin materyalist, diyalektik, tarihsel, hümanist niteliğini doğru olarak anlayabiliriz.                                                                                                                                               Bu taslak birçok temel konuyu ustaca gizlemeyi başarsa da yapılmakta olan tartışma idealizm ile tarihi diyalektik materyalizm arasındadır .

 

        DOGMATİKLER VE AMPİRİSTLER

        Taslak, dar pratikçi, ampirist bir konuma sahip. Dogmatikler, gerçek  ve nesnel durumdan hareket etme yerine kitâbi bilgilerden hareket ederler. Ampiristler ise dar pratikçidirler. Sınırlı deneylerden yola çıkarlar.

Her ikisi de öznelciliğin ve şekilciliğin bir ifadesidir.

Taslak; Bilimsel sosyalizmi incelemeyi ve araştırmayı küçümsemekle yetinmiyor.  Aynı zamanda yok sayıyor. Tartışılmasını dahi istemiyor. Devrimci ilkelerden yoksun dar pratikçiliğin içinde debelenip duruyor.

Tek düzeliğe kapılıyor ve sürekli kendini tekrarlıyor. Taslağın her bir sayfasında sürekli tekrarlanan vurgu şu; “Vatan mücadelesi”

Taslak aynı zamanda araştırmadan da yoksun.  Topluma ve insanlara tepeden bakıyor. Eleştirileri küçümsüyor, özeleştiriden kaçıyor.  Dar pratikçi yani ampirist bir konuma sahip.

 

KİTLESELLEŞME Mİ, KİTLE PARTİSİ Mİ? 

Kitle Partisi’ne doğru yelken açmanın gelinen noktada telafisi çok ağır sonuçlara yol açmış bulunuyor. Bu tıpkı 1980 lere gelirken yapılan ‘İki süper devlet’ten Sovyet Sosyal Emperyalizmi’nin daha tehlikeli ve baş düşman olduğu yanlış tespiti gibi. Peki, özeleştiri yapılabilinir mi? Çok zor. Çünkü tren kaçmıştır. Kurultaydan geçen 9 yıllık süreç doğal olarak geri dönüşümü tamamlamış ve kendi kadrolarını yaratmıştır. Parti sağa kayışı tamamlamış ve sosyalist ruhunu yitirmiştir. Kendisinde özeleştiri yapacak mecali bile bulamamaktadır.

 

TEK BAŞINA BİLİM YETERLİ DEĞİL

Kapitalizmin Alternatifi Sosyalizm

         Taslakta,“Emperyalist aşamadaki kapitalizm, insanlığın sorunlarını çözmekte çaresizdir. Kapitalizm dünyanın damını bile deliyor. Bireysel kâr ekonomisinde denizler, ırmaklar ve göller zehirleniyor. İnsan ve doğa yıkıma uğruyor. Dünyanın büyük çoğunluğu açlığa mahkum ediliyor. Artık kapitalistler bile bu gerçeği vurguluyor.” (11) Evet, kapitalistler bile artık sık sık bu gerçeği vurguluyor. Ama kapitalistler, sizin es geçtiğiniz başka bir gerçeği daha vurguluyor. Marks’ın haklı çıktığı gerçeğini. Onlar çıkarları gereği de olsa, Marksizm vurgusu yapabilirken taslak köşe bucak kaçıyor.

Bilim ve teknolojinin artık her şeye gücü yetmiyor. İki ucu keskin bir kılıca benziyor. Bu konudaki olağanüstü kazanımlar ve gelişmeler insan aklının ne denli gelişmiş olduğunu da gösteriyor. Bununla birlikte ekolojik kriz, kaynak yetersizliğinin yarattığı kriz, nüfus artışı krizi insan aklının kusurlarını gözler önüne seriyor. Günümüzde tüm dünyaya yayılmış olan doğal felaketler insanlar tarafından yaratılıyor. İnsanlığın zaman içinde biriktirdiği muazzam öz güçler ve kazanımlar irrasyonel bir şekilde kullanıldığında yıkıcı bir konum almakta, acımasız bir güce dönüşmektedir. Bu durum sadece doğayı öldürmekle kalmamakta, insanlığı da tehdit etmektedir. Görüldüğü gibi; tek başına bilim yeterli değildir. Çözüm bilimsel sosyalist felsefeyle insan toplumunun öz bilincini yükseltmektir.

          BİLİMSEL SOSYALİZM KÜRESELLEŞMEYE MEYDAN OKUYOR

1818 -1883 yılları arasındaki kısa zaman diliminde, insanlık tarihi en büyük gelişmeleri en hızlı değişmeleri yaşadı. Olağanüstü pratiklerin yaşandığı bu süreç, yeni ve kapsamlı fikir ve düşünceleri ortaya çıkardı. Kapitalizmin temel çelişmesi keskinleşti ve ekonomik krizlerin patlak vermesine yol açtı. Toplum burjuva ve proletarya olarak uzlaşmaz bir biçimde birbirine karşıt iki sınıfa bölündü. Proletarya bağımsız bir güç olarak tarih sahnesine çıktı. Bu kısacık zaman diliminde bilimsel sosyalizm milyonlarca insanı etkiledi.

Toplumları derinden değiştiren başka bir felsefe yoktur. Bilimsel sosyalizmin felsefe tarihinde gerçekleştirdiği devrimci dönüşümünü ve ruhunu özümseyebilirsek, onun proletarya ve insanlığın kurtuluş davasında oynadığı rehberlik işlevini kavrayabiliriz.

Günümüzde ise, Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmin dünya halklarına dayattığı baskı, zulüm ve zorbalıkları yaşıyoruz. Marks’ın döneminde ufukta beliren kapitalizmin emperyalizme evirilme süreci büyük ölçüde tamamlanmış bulunmaktadır. Bütün dünyayı etkileyen insanlığın bir numaralı düşmanı emperyalizmle karşı karşıya gelmek, bilimsel sosyalizm açısından hem bir fırsat, hem de bir meydan okumadır.” (15)

  1. YÜZYILDA DA SOSYALİZM ÖNDE

20.y.y. la birlikte kapitalizm aydınlanma ve ilerleme barutunu tüketti. Ezilen dünyanın aydınlanma ve ilerleme sorunu artık kapitalistleşme sorunu olmaktan çıktı. Bu nedenle 20. Yüzyılda olduğu gibi 21. Yüzyılda da emperyalizme karşı mücadele ve özellikle sosyalizmin inşasında büyük ilerlemeler sağlanacaktır.

Çin, Küba,Vietnam, Nepal, Kuzey Kore, Laos, Hindistan (iki eyalet) , Angola, Zimbabwe, Brezilya, Yunanistan ve Beyaz Rusya. Bu ülkeleri sosyalist – komünist partiler yönetiyor. 6,5 milyarlık dünya nüfusunun % 25’i sosyalizmi inşa deneyimi yaşıyor.

Güney Afrika Cumhuriyeti, Portekiz, Kamboçya ve Çekoslovakya’da ise sosyalist / Komünist partiler iktidar ortağı konumundalar.

Rusya, Japonya ve Doğu Almanya’da ise Komünist/Sosyalist partilerin aldıkları toplam oy 66 milyon. Buna göre iktidarda olan, iktidar ortağı olan ve muhalefette olan komünist/ sosyalist partilerin toplam halk desteği Dünya nüfusunun %30’unu oluşturuyor.  2016 başlarında, Rusya’da yapılan kamuoyu yoklamalarında halkın ezici çoğunluğu eski Sovyetler Birliği’ne dönüşü onaylıyor.

Olumlu olumsuz yanlarıyla bu büyük deneyimlerin teorik mirasını ve sosyalizmi inşa deneylerini elimizin tersiyle itip görmezden gelebilir miyiz? Bunlara tepeden bakabilir miyiz? Bütün bu hayatın derslerini bir kenara atmak inkârcılık değilse nedir?

Kısacası; bütün dünyada tanrımız ayağa kalkıyor. VP’si ise; sosyalizmi görmezden geliyor. Yeni hazırlanan taslakta da sosyalizmden tümden uzaklaşılıyor. Ve ‘Yenileşme’ adı altında sağcılaşma süreci tamamlanıyor. Böylece sosyalist köklerden tümüyle kopuluyor.

 

PUSULAYI BIRAKIP YILDIZLARA BAKMAK

Ormanda yolunuzu kaybettiğinizde elinizdeki pusulaya mı bakarsınız, yıldızlara mı? Elbette pusulaya. İşte o pusula bilimsel sosyalizmdir. Taslak ise, elindeki pusulayı bırakmış yıldızlara bakıyor.

1980 sonrasında Türkiye solunda ağırlıklı olarak sosyalizmin başarısızlıkları öne çıkarıldı. Ezilen halkların devrimci potansiyeli reddedildi ve emekçiler hor görüldü. Onlara bir türlü sosyalizm yakıştırılamadı. Tanrı aramaya koyuldular. Çünkü; karamsarlık ruhlarına işlemişti. Devrimci yükselişin bütün dünyada inişe geçtiği bu dönemde kapitalizm ideolojik alanda da taarruzdaydı.

Kemalist devrimi tamamlamak, feodalizmi tasfiye etmek, kapitalizmin alternatifi olan sosyalizmin kuruluşuna girişmek, azınlığa düşmekten korkmayan, devrime sarılan ve irade birliği yaratan sosyalist bir partinin önderliğinde mümkündür.

Çağımızda demokratik halk devrimlerinin bir numaralı savunucusu ve önderi yine sosyalistlerdir. Bugün sosyalizmi kuracak sınıf Kurtuluş Savaşı yıllarına göre olağanüstü konumdadır. Somut olgulara baktığımızda sosyalizmin ikinci dalgasının emperyalizme karşı Avrasya isyanlarıyla başlayacağını rahatlıkla saptayabiliriz.

 

SOSYALİST SÖYLEM VE KAVRAMLAR DA TERKEDİLDİ

Taslak, felsefe biliminin dili haline gelmiş, dünyanın ezici çoğunluğu tarafından benimsenmiş terimleri kullanmaktan kaçınıyor.

Tabuların hızla yıkıldığı bir Türkiye’de bilimsel sosyalizmin ürettiği, bütün insanlığa mal olmuş kavramlardan vazgeçmek yüzeysel bir davranış olur. Ayrıca; marifet, Kemalist Devrim’in ortaya çıkardığı yaratıcı terim ve tanımları tekrar etmek yerine mücadele içinde yeni terimler yaratmaktır. Taslak bu konuda da sıradanlaşmakta ve statükocu bir tavır sergilemektedir. Bugün birçok kavram bütün dünya halklarının ortak dili haline geldi.

Somut gerçeklere dayanmak,                                                                                                                     Gerçekleri olgularda aramak,                                                                                                                   Kitapları tekrarlamamak,                                                                                                             Tarihsel ve diyalektik materyalizm,                                                                                                         İki çizgi mücadelesİ,                                                                                                                                 Devrimin önderliği ,                                                                                                                           Revizyonizm,                                                                                                                                   Oportünizm,                                                                                                                                                   Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın,                                                                                                             İktidarın döne döne fethedilmesi

Bütün bu kavramları en sık kullanan ve bu temelde mücadele eden Bilimsel Sosyalistlerdir. Taslak bütün bu kavramlardan köşe bucak kaçıyor. Bunların yerini ideolojik olarak burjuva milliyetçiliğinin dili ve kavramları almaktadır.

 

DEVRİMCİ MİRAS REDDEDİLİYOR

Bir Çin özdeyişi,”Köklerin derinliği ağacın yüksekliğini belirler.”                                         Taslak geçmişinden utanıyor. İnkâr tutumu izliyor. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Bu ilkeyi en çok sosyalistler savundu. Madem TKP’ye ve Şefik Hüsnü’lere sahip çıkmıyorsunuz, o halde bu temele dayanarak yıllardır sürdürdüğünüz  iki çizgi mücadelesini nereye koyacaksınız?

Öte yandan; 1960-1980 yılları arasında yaşanan kitle hareketlerini ve sosyalistlerin oynadığı rolü görmezden gelebilir miyiz?

Bilimsel sosyalistler, demokratik halk devrimi çizgisinin temsilcileri olan ve aşağıda isimlerini saydığımız sosyalist önderlerin mirasına sonuna kadar sahip çıkacaklardır. Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Reşat Fuat Baraner, Behice Boran,Mihri belli, Deniz gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya kendilerini ömür boyu emekçi halkın davasına adamışlardır. Devrim davasına hizmet etmiş proleter devrimci önderleri ve bıraktıkları mirası sahipleniyoruz. Mücadelemizde  yaşatmaya devam edeceğiz

 

İŞÇİ SINIFI ÖNDERLİĞİ KALDIRILIYOR

Emperyalizme karşı işçi sınıfının ağır bastığı bir çağda proletarya önderliğinden vazgeçmek devrimden vazgeçmektir.

Taslakta işçi sınıfı önderliği de kaldırılıyor.

Türkiye’de çok geniş bir işçi sınıfı var. Büyük fabrika ve belli merkezlerde toplanmış bir işçi sınıfı oluştu. Bu birikim özelleştirmeye karşı mücadele içinde tecrübe kazandı. İşçi sınıfı önderlerinden Türkiye’yi yönetebilecek bir aydınlar kuşağı yetişti. Buna kamu emekçilerini de eklediğimizde büyük bir potansiyel oluştuğunu rahatlıkla görebiliriz.

Kentlerin nüfus artışı, traktör, biçer-döver, pamuk toplama makinesi v.b. tarımda makineleşmenin artması, kapitalist ilişkilerin artması, feodal yapının çözülmeye başlaması da emekçi nüfusunun artmasına yol açtı.

Bununla birlikte; kırsal bölgede zengin köylü orta, orta köylü yoksul, yoksul köylü de amele durumuna geldi. Dışarıdan çiftçi ithal edildi ve emperyalizmin doğrudan sömürgeleştirme süreci hızlandı. Böylece köylü ve tarım kesiminde proleter ve yarı proleter bir sınıf oluştu.

Taslak; Türk Devrimi’ne hangi sınıfın önderlik edeceğini ortada bırakıyor. Buradan yola çıkarak işçiler, köylüler, fikir emekçileri, esnaf ve tüccarlar, milli sanayicilere İstanbul maratonunda olduğu gibi “Yarışın” deniliyor. Hangi sınıf ipi göğüslerse o önderliğini kabul ettirmiş olacak. Görüldüğü gibi; kendiliğindencilik taslağın ruhuna işlemiş.

Öncü partiler niçin var? Tarihe kim ve nasıl müdahale edecek? Milleti kim uyandıracak?  İrade birliği nasıl oluşacak? Feodalizmin tasfiyesine nasıl önderlik edilecek? Bu soruları çoğaltabiliriz.

Çağımızda devrime ve kendi dışındaki sınıflara önderlik yapmak proletaryanın görevidir. Dost ve müttefik kapsamında değerlendirilen milli burjuvazi sınıfsal karakteri itibariyle kaypaktır. Demokratik devrimlere önderlik yapamaz. 20. y.y. la birlikte aydınlanma ve ilerleme barutunu tüketmiştir. Her ideolojinin dayandığı bir sınıf vardır. Devrimci ideoloji için de devrimci sınıf şarttır. Sömürüye, baskıya, yabancılaşmaya karşı çıkışın bayrağı da, kardeşliğin bayrağı da, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşının bayrağı da işçi sınıfının elindedir.

ÇELİŞMELER KALDIRILIYOR 

Taslak “Ezen, ezilen millet” çelişmesini TEMELE oturtuyor. Temel olan proletarya-burjuvazi arasındaki çelişme yok sayılıyor. Veya ezen-ezilen milletler arasındaki çelişme, proletarya-burjuvazi arasındaki çelişmenin üzerine bindiriliyor.

 

PARTİ Mİ, CEPHE Mİ?                                                                                                                              Taslağa göre öncü bir parti vardır. Bütün sınıfları kucaklamaktadır. Bütün bu sınıfların ortak iktidarı için mücadele etmektedir. Ama bu partinin iktidar mücadelesinin öncüsü belli değildir. Bu parti değil, cephedir. Böyle bir parti anlayışı, eşyanın doğasına da aykırıdır. Çünkü; sınıfların iktidar mücadelesinde en üst ideolojik, siyasi ve örgütsel mücadele aracı olan PARTİ kavramı, sınıfsal içeriğinden kopartılmaktadır. Bunun yerine, sınıfların asgari müştereklerde uzlaştığı “Cephe” kavramı getirilmektedir. Yeni bir icatçılıkla cepheyi kendi içinde kuran bu parti modeli, gerçek cephe güçlerini de kendisinden uzaklaştırmış, küstürmüş ve cephe politikasına zarar vermiştir.

BURJUVA ÖNDERLİĞİNDE DEVRİM OLMAZ  

Taslak, milli burjuvazinin önderliğini savunuyor. Günümüzün ezilen ülkeler dünyasında burjuvazinin önderliğinde; işçi sınıfı ve köylülüğün devrimci talep ve çıkarlarına yanıt verecek, feodalizmin kalıntılarını ortadan kaldıracak, komprador burjuvaziyi  temizleyerek emperyalist zinciri kıracak olan Demokratik Halk Devrimi gerçekleştirilemez. Burjuvazinin önderliğinde öngörüldüğü gibi  milli bir hükümetin de kurulmasının olanağı yoktur. Bu görevler ancak proletarya ve onun partisinin Demokratik Halk Devrimi’yle başarılabilir. Ancak proletarya Demokratik Halk Devrimi’ni  sonuna kadar götürebilir ve adım adım sosyalizmi inşa edebilir. Böyle bir temel meselede stratejinin daha en başından yanlış belirlenmesi  yığınakta yapılan bir hatadır ve telafisi yoktur.

Nitekim; parti hızla sağa kaymıştır. Türkiye bilimsel sosyalist birikimini temsil eden  ana merkez dağıtılmıştır. Yerine sözde ideolojiler arası uzlaşmayı  temsil eden “Birleşik bir Parti” kurulmuştur. (2)

‘Vatan Savunması’ ile ‘Sınıf Mücadelesi’ kavramları karşı karşıya getirilmiştir. İşçi sınıfı ve emekçi halk, kendilerine sınıf bilinci taşıyacak ve onları örgütleyecek sosyalist partisinden yoksun bırakılmıştır.

Partinin kuvvet kavramı yeni baştan tanımlanmıştır. İşçi sınıfı ve köylülük temel güç olmaktan çıkarılmıştır. Farklı ideolojik kaynaklardan beslenen ve ancak bir cephe içinde anlamlı olabilecek kesimler özgücümüzmüş gibi kabul edilmektedir.

ÖNCÜ PARTİ MODELİ

          Taslakta; ortaya konulan ‘Vatan Mücadelesi’ anlayışı esasta sistemden kopuşu değil, sistemle bütünleşmeyi savunmaktadır. Çünkü; emperyalizm çağında ulusalcı ruhu savunmak anti-emperyalist mücadeleye sınıfsal yaklaşmakla mümkündür. Oysa;  taslağın savunduğu Milli Hükümet Programı’nın ruhu, burjuvazinin de ‘zor günlerinde’ sırtını yasladığı ulusalcılık/milliyetçilik bayrağıdır ve sistem içidir. Bunun en canlı örneği, “Tayyip Erdoğan bizim çizgimize geldi” denilmesidir. Sistem kendi silahıyla kendisini vurmanıza izin vermez. Buna sistemin sizden beslenip sizi beslemesi de denilebilir.

Doğru çözüm; emekçiyi örgütlemeyi temel alan, devrimi amaçlayan, emperyalizmle mücadele ekseninde gelişen, sınıfın öncü unsurlarını birleştiren bir öncü parti yaratmaktır. İşçileri fabrikalarda, köylüleri tarlalarda. Onların başına geçerek onları örgütleyerek ancak kendi pratikleri içinde önderlik edebilirsiniz. Masa başında oturarak olmaz. Örneğin; Artvin- Cerattepe’ye gideceksiniz, direnişin içinde olacaksınız. Göllüce köyünün mera mücadelesinin içinde olacaksınız. Bursa tekstil ve Renault işçileriyle omuz omuza olacaksınız. Öncüler yaratacaksınız. Öncülere sınıf bilinci aşılayacaksınız. Yaratamıyorsunuz, çünkü; bilimsel sosyalizmden vazgeçmişsiniz. Partinin temel felsefesini terk etmişsiniz.

Öncü Parti modeli durup dururken icat edilmedi. Marks ve Engels tarafından tanımlanmıştır. Marks ve Engels Bilimsel sosyalizmin pratiğini ‘Öncüyü Örgütlemek’ diye özetlemişlerdir.

Hiçbir gerekçe, emekçileri örgütleme mücadelesi ile emperyalizme karşı mücadele bütünselliğini değiştiremez. Birinden birini çıkarın; ya PKK’nın kuyruğuna takılır ya da burjuva milliyetçi ideolojinin yedeğine düşer sınıf işbirlikçisi olursunuz.

Emperyalizm çağında bilimsel sosyalistlerin ellerindeki altın formül, devrim için sınıf mücadelesi ile ezilen ulusların anti-emperyalist mücadelesinin birlikteliğidir.

PARTİLER BELGELERİYLE DEĞERLENDİRİLİR

Birçok iyi niyetli arkadaşımız karşılaştığımızda şunu söylüyorlar; “Bizim bu yöneticiler sosyalist değiller mi?” Arkadaşlara şunu söylüyoruz; gerçekler olgularda aranır. Partiler belgeleriyle ve pratik faaliyetleriyle değerlendirilir. Bilim de, bilimsel sosyalizm de bunu emreder.  Bu yüzden hiç kimsenin “Bize güvenin, gerisini merak etmeyin” deme hakkı yoktur. Çünkü, partiler insanların kafalarının arkasındaki niyetlerle yönetilmezler.

         TÜRKİYE OYALANDI                                                                                                                                    Taslak diyor ki; “Türk silahlı kuvvetlerimizin, polisimizin ve köy korucularının bölücü teröre karşı yürüttüğü silahlı mücadele PKK’nin belini kırmıştır.”(3)

ABD’nin ‘kara gücüm’dediği, PKK’nin  belinin kırılması hepimizin dileği. Ama somut gerçekler tersi bir duruma işaret ediyor. ABD, PKK ile Güneydoğu’yu karıştırarak Türkiye’yi Suriye çıkmazında tamamen oyalamayı başardı.

Aksini düşünenler terör örgütü PKK’nın, nasıl olur da Diyarbakır’ın ortasında aylarca direnebildiğine, eylemlerini çevre illere yayabildiklerine yanıt verebilir mi? Hem de yenileceğini bile bile.

ABD Suriye’de bir taşla iki kuş vurmayı hedefledi. Hem Güneydoğu’da “özyönetim” provası yaptı, hem de Suriye’de kurmakta olduğu Kürt devletine karşı Türkiye’yi oyaladı. Türkiye Güneydoğu’da ABD ve İsrail’in eğitip modern silahlarla donattığı terör belasıyla boğuşurken Suriye’nin kuzeyinde büyük bir hazırlık yapılıyordu. Hava alanları ve üsler inşa ediliyor, buralara silah yüklü ABD uçakları inip kalkıyordu. Bu üslerde eğitilen PYD’li terörist sayısının 50 binleri bulduğu açıklanıyordu. Tayyip’in Kobani’de aldatıldık demesinin altında işte bu gerçek yatıyor. Ne dedi, CIA’nın Türkiye uzmanı Henry Barkey? “Türkiye’deki PKK militanlarının K. Irak ve Suriye’ye çekilmesi karşılığında Türkiye’den Suriye’nin Kuzeyine müdahale etmeme sözü alınabilir.”(4) Bu açıklama gerçek planın deşifre edilmesidir. ‘Gönderdiğimiz kara gücünü Güneydoğu’dan çekelim. Buna karşılık siz de Suriye’nin kuzeyine karışmayın’ denilmektedir.

         MÜCADELENİN BÜYÜTÜLMESİNİN YOLU  

         Taslakta, “Milletimizin büyük çoğunluğu komşularımızla barış istiyor ve Vatan Partisi’nin bu mücadelesi çevresinde toplanıyor.” deniliyor. (5)   

Gerçekten yazıldığı gibi mi? Millet VP’nin mücadelesi çevresinde mi toplanıyor? VP büyüyor mu, yoksa eriyor mu? Dışarıdan bakılınca Ergenekon sürecinde büyüyen parti bir Kasım seçimlerinden sonra hızla küçülüyor. Örneğin; on binlerce kişinin katılımıyla kurulan Milli Merkez’e ne oldu? Bu girişim küçümsenemez. Peki, Vatan Partisi büyük iddialarla kurulan bu oluşumdan niçin ayrıldı? Birlikte olduğu milli güçleri niçin yüzüstü bıraktı. Bu konuda kamuoyu aydınlatılmalıdır. Halka olan sorumluluk bunu gerektirir. Mücadelenin büyütülmesinin yolu ise Anti – emperyalist Birlik Cephesinden geçer. 

     Bu durum ilerici, devrimci, vatansever ve sosyalist güçlerin omzuna büyük sorumluluklar yüklüyor. Önümüzde en geniş birlikteliği gerçekleştirmek dışında başka bir seçenek görünmüyor. Amerikan emperyalizminin kirli oyunlarını bozmak bizim elimizde. Emekten yana olan tüm devrimci yurtsever partilerin, tüm emek örgütleri ve sendikaların, gericiliğe ve bilimdışı işleyişe ‘dur’ diyen tüm akademik kuruluşların, çağ dışı uygulamalara ‘dur’ diyen tüm basın – yayın kuruluşları ile basın emekçilerinin Anti – emperyalist Cephe’de buluşması yaşamsal bir zorunluluktur. Yapılacak bir toplantıyla kurulacak anti – emperyalist Cephe tek maddeyle, o da Amerikan emperyalizmine ve piyonlarına karşı çıkmak koşuluyla güç birliği oluşturmalıdır. Bu örgütlenmenin ülkemiz devrim tarihinde bir dönüm noktası olacağından eminiz.

Toplantıya Aşağıdaki Kuruluşlar Çağrılmalıdır    

CHP, DSP, HKP, KP, HTKP, TİKP, ÖDP, VP, YP, BTP, ADD, ÇYDD, DİSK, FKF, Halk Evleri, TGB, Türk – İş, TBB, TMMOB, TTB, TEB,  TVB, TDB

 

DIŞ BORÇLAR NE OLACAK?     

Taslakta “Özal – Erdoğan’ın Neoliberal ekonomisi borç batağında iflas etmiştir.” (7) deniliyor.                                                                                                                                              Üretim ekonomisinden bahsediliyor ama Türkiye’yi ipotek altına alan dış borçlara hiç değinilmiyor. Dış borçlara çözüm bulmadan ne ekonomide, ne de siyasette hiçbir olumlu adım atılamaz. Sistem partilerinin çıkmazı da burada başlıyor. Hem ‘dış borçları ödeyeceğiz’ diyorlar, hem de halka büyük vaatlerde bulunuyorlar. Aslında yalan söylüyorlar.

Dış borçlara karşı tutum bir partinin sistem içi olup olmadığının da en belirgin göstergesidir. Vatan Partisi’nin dış borçlarla ilgili tavrı adım adım nasıl değiştiğini gösteriyor. Bu konuda TİİKP’nin savunmasının 364 sayfasında ‘Dış borçlar tasfiye edilecektir.’ diyor. 1988 yılında kurulan Sosyalist Parti’nin programında ise ‘Yabancı sermaye millileştirilecektir.’ diyor. Kapatılan Sosyalist Parti’nin yerine kurulan İşçi Partisi’nde ise; ‘Dış borçlar müzakere edilecektir.’ Deniliyor. Vatan Partisi’nde ise’ Dış borçlar belirlenecek bir takvimle ödenecektir. ‘ deniliyor. Yeni taslakta da bu konuya hiç değinilmiyor.. Tek çözüm Ulusal Demokratik Halk Devrimi’dir. Herkese İş ve Refah, Dış ve iç düşmanlara karşı halkçı, planlı, Karma Ekonomi hayata geçirilecek. Bölgeler arası dengesizlikler giderilecek İç ve dış borçlar devrimle tasfiye edilecektir.

TAYYİP VE KLİĞİ HALK CEPHESİNDE Mİ?

Taslakta, “ABD, PKK ve Fethullah örgütüne karşı mücadelede, milletin geniş güçleriyle aynı cephede bulunmaktan korkan arkadaşlarımızın sayısı az değildir.” deniliyor. (10)  Burada AKP,’ üstü kapalı olarak milletin geniş güçleri’ arasında görülüyor. Ama taslak utangaçlık içinde. ‘AKP ile aynı cephedeyiz’ diyemiyor.

Amerikan emperyalizmine karşı mücadelede PKK’yi müttefik olarak görmek ne kadar yanlışsa, AKP’yi de aynı cephede  görmek o kadar yanlıştır. ABD ve piyonları olan PKK ve RTE kliği hedefe konulmadan vatan mücadelesi sağlıklı olarak sürdürülemez.
Tayyip ve kliği düşmanlarla dost, dost olması gerekenlerle de düşmanlık politikası izliyor. Dost olmamız gereken Suriye’ye terör ihraç ediyor. Irak’ı Barzani ile bölüyor. Rusya’nın uçağını düşürüyor. İran’ı ise, sürekli düşman cephesinde görüyor.                                                                                                                          Soru şu: Kemalist Devrimi kim yıktı? Kemalist kaleleri bir bir yıkan AKP iktidarı yapabileceği düşmanlığı yapmış. ABD’nin verdiği görevleri yerine getirmiştir. Hal böyleyken hangi mecburiyetlere teslim oluyor? Somut olgular Atlantik güçlerinin oyuncağı haline geldiğini gösteriyor.

Birincisi;Tayyip ve kliği, emperyalizmin işbirliği yaptığı en bağnaz en feodal ve en gerici sınıfına dayanıyor.                                                                                                                                         İkincisi; Cumhuriyet düşmanlığının bir numaralı temsilcisi                                                               Üçüncüsü; Dünya ve bölge saflaşmasında Rusya, İran, Irak ve Suriye’ye karşı Atlantik Cephesi’nde.                                                                                                                                                 Dördüncüsü; Tayyip ve kliği Türkiye’nin Ulusal Güvenlik sorunu haline gelmişlerdir.

KORUCULARIN HAKLARI VAR MARABALARIN YOK

          “Güneydoğu illerinde yaşayan vatandaşlarımız Vatan Partisi’ni çağırıyor.” (8) Deniliyor ve alt alta bir sürü talepler sıralanıyor: Bu talepler arasında ağalık yok. Aşiret düzeni yok. Marabalar hiç yok. Korucuların hakları savunuluyor. Oysa sorunların asıl kaynağını feodal yapı oluşturuyor. Çözüm olarak;                                                                                 1-      Toprak devrimiyle feodal kalıntıların kökü kazınacak. Ağa toprakları ve hazine arazileri bedelsiz olarak topraksız ve az topraklı köylülere dağıtılacaktır. Toprakların dağıtılmasında “Toprak işleyenin su kullananın “ ilkesi gözetilecektir.                                                                      2-      Kiracılık, ortakçılık, yarıcılık gibi her türlü sömürü kaynağı olabilecek ilişkiler yasaklanacaktır.                                                                                                                                              3-      Medeni hukuk ve miras hukuku yeniden toprak devriminin ihtiyacına göre düzenlenecektir.                                                                                                                                             4-      Köy Enstitüleri deneyi gözetilerek toprak devrimini destekleyen okullar açılacaktır.       5-      Yeterince ürettiğimiz tarım ürünleri dışarıdan alınmayacak.                                                   6-      Çiftçi ve köylüleri banka ve tefeci borçları silinecek, ipotekler kaldırılacaktır.                   7-      Köylü kredi, mazot, gübre, ve her türlü teknik yardımla desteklenecek.                               8-      Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere, üretim bölgelerinin hemen yanı başında örnek             devlet çiftlikleri kurulacaktır.                                                                                                          9-      Tarım işçilerinin sendikal dahil her türlü sosyal hakları korunacaktır.                                  10-    Uygun bölgelerde köylüler kooperatiflerde örgütlenecek.                                                        11-    Ormanlar, sular, göller ve meralar köylünün ortak malı olacak.

Yeni bir kongreye gidilirken VP’nin özeleştiri yapacağına ve sosyalist köklerine yeniden döneceği inancıyla… İSMAİL DURNA – TİKP GENEL BAŞKANI

(1)Vatan Partisi Tüzüğü S: 1 Amaç bölümü 2. Paragraf                                                                      (2)Birleşik bir parti. Teori sayı:313 sayfa:17                                                                                                 (3)Rapor taslağı Teori Şubat 2016 s: 7                                                                                                  (4)Oda tv. 26/02/2016                                                                                                                                   (5)Rapor taslağı Teori Şubat 2016 s: 8                                                                                                       (6)Teori Şubat 2016. Rapor taslağı S:7                                                                                                  (7)Teori sayı: 313 Taslak raporu S:17                                                                                          (8)Teori sayı :313 taslak raporu S: 17                                                                                                        (9)Teori sayı 313 S.20                                                                                                                   (10)Teori sayı:313   Sayfa 18                                                                                                                   (11) Teori sayı:313 S. 20                                                                                                                                (12)Marksist felsefenin Pratik Görüşü, Canut yay. S: 167                                                                    (13)ANTİ-DUHRİNG , Sol yay. S: 74                                                                                                        (14)Materyalizm ve ampiryokritisizm , v. İ. Lenin Sol yay. S: 24                                                      (15)Marksist felsefenin pratik görüşü, Canut yay. S: 43

GURUR DUYULACAK BİR MÜCADELE

TİKP Genel Başkanı İsmail DURNA; GURUR DUYULACAK BİR MÜCADELE

Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyeti derhal durdurulmalıdır. Kamu yararı gözetmeyen bu doğa katliamı Anayasa’ya da aykırıdır. Bütün Türkiye’de olduğu gibi burada da doğal zenginlikler bilgisiz, görgüsüz ve gerici AKP iktidarı tarafından talan edilmektedir. Doğu Karadeniz’in doğal, tarihsel ve kültürel mirası yok edilmekle karşı karşıyadır.

Güvenlik güçlerini halkın üzerine salan ve şiddet uygulayan  AKP iktidarı suçlarına sürekli yenilerini ekliyor. Artvinlileri baskı ve şiddetle yıldıracaklarını sanıyorlarsa hayal görüyorlar.

Halkın mücadelesi çığ gibi büyüyerek devam ediyor. Artvin halkı çocuklarının ve torunlarının ileride gurur duyacakları bir mücadelenin içindeler.  Artvin – Cerattepe’yi savunmak yurdunun bağımsızlığını  savunmaktır.

Artvin halkının zulme ve zorbalığa boyun eğmeyen, yağma düzenine karşı sürdürdükleri bu direnişi selamlıyoruz. Bütün Türkiye halkını yaşam alanlarının talanına karşı çıkan Artvin halkı ile dayanışmaya çağırıyoruz. Gerçek çözüm; hukuku yok sayan, şiddete başvuran ve emperyalist sömürgeciliğe hizmet eden AKP iktidarını  yıkmak ve yerine emekçilerin halk iktidarını kurmaktır. 21/02/2016

TERÖRÜN GERÇEK SAHİBİ KİM?

TERÖRÜN GERÇEK SAHİBİ KİM? 

 

Amerikan emperyalizmi dünyanın en büyük terör örgütü. Saldırılarında uluslar arası meşruiyet aramıyor. Terör dahil her yola başvuruyor. Bizzat örgütleyip savaşa sürdüğü terör örgütleri şunlar: PKK (PYD), IŞİD, Hizb-i İslami, El Kaide, Hamas, İslam-ı Cihad, Çeçen terör örgütü,  Müslüman Kardeşler, El Nusra, ÖSO, fetih ordusu.                                                   Dünyanın en büyük terör örgütü ABD, sadece Irakta 1,5 milyon insanı çoluk çocuk demeden bombalarla katletti.

TERÖRÜSTLERİ TÜRKİYE’YE ABD GÖNDERDİ                                                                                 Ankara, Güneydoğu’da terör belasıyla uğraşırken ABD, PYD (PKK)nin terör örgütü olmadığını ısrarla açıklamaya devam etti. Bununla da yetinmedi. Kobani’de eğittiği terör örgütünü en modern silahlarla donatıp, savaşmaları için Türkiye’ye gönderdi.

 

GERÇEĞİ GÖRMEZDEN GELİYORLAR                                                                                                   Şimdi gördünüz mü terörün gerçek sahibi kimmiş? Şimdi gördünüz mü Ankara’nın göbeğinde bombaları kimin patlattığını? Ne iktidar ne de muhalefet, bu gerçeği bir türlü görmek istemiyor. Kimse kalkıp da IŞİD ayrı El kaide El – nusra, ÖSO ayrı demesin. PKK, ,PYD, PEJAK, KCK ayrı ayrı demesin. Bu terör örgütlerinin hepsini Amerikan emperyalizmi  kurdu ve kolluyor. Finansa ediyor, silahlandırıyor, eğitiyor ve kullanıyor.

 

ÇÖZÜM ULUSAL DEMOKRATİK CEPHE                                                                                             Türkiye emekçileri teröre boyun eğmez. Amerikan emperyalizm döktüğü kanda boğulacaktır.  Bunun da yolu zaman geçirmeden Ulusal Demokratik Cephenin bir an önce örgütlenmesinden geçiyor.  18/02/2016       İsmail Durna – TİKP Genel Başkanı

TÜRKİYE’NİN BİLİMSEL SOSYALİST BİR PARTİYE İHTİYACI VAR

Bu makale İşçi Partisi’nin 2006 yılı Aralık ayında 7. Genel Kongresi’ne gidilirken tartışmaya sunulan başkanlık kurulunun taslak raporuna  yönelik Köylü Bürosu’ nun eleştirisidir.                                                                                                                                                   Kongrede söz verilmemiştir. Ancak 2. Gün o da İzmir – Güzelbahçe ilçe başkanının ‘sosyalizmi tüzüğe koyalım’ önerisiyle 5 dakikalık söz verilmiş ve bu yazının bazı bölümleri bu kısa süreye sığdırılabilmiştir.                                                                                         Eleştiriye konu olan 7. Kongrede de kabul edilen değişikliği bugün hiç değiştirmeden Vatan Partisi devam ettirmekte ve Mayıs 2016 da yeni bir kongreye gitmektedir.                   2006 yılı Ekim ayında kaleme alınan ve sınırlı sayıda devrimciye sunulabilen bu yazıyı yararlı olması dileğiyle tekrar bilimsel sosyalistlerin değerlendirmesine sunuyorum. İsmail Durna. TİKP Genel Başkanı

 

      TÜRKİYE’NİN BİLİMSEL SOSYALİST BİR PARTİYE İHTİYACI VAR

SAĞDAN ESEN RÜZGAR

İşçi Partisi’nin 7. Büyük Kongresi yaklaşırken hazırlanan Tüzük ve Program Taslağı köklü değişiklikleri içeriyor. Önceleri sadece dilinin değişeceği söyleniyordu. Taslağı incelediğimizde; 40 yıldır savunduğumuz temel değerlerden vazgeçildiğini görüyoruz. Geriye dönüp yayınladığımız kitap ve dergileri incelediğimizde dün yazılanların daha mürekkebi kurumadan değiştirilmekte olduğunu rahatlıkla saptayabiliriz.

Sosyalizmi kaldır,

Yönetimlerde emekçi çoğunluğunu kaldır,

İşçi sınıfı önderliğini kaldır,

İşçi-Köylü ittifakını kaldır,

Profesyonel devrimciliği sulandır,

Partinin kimliğini değiştir,

Partinin ismini değiştir, (Tartışılıyor)

Partinin amblemini değiştir. (Tartışılıyor)

“İşçi sınıfı önderliğinde, işçi-köylü ittifakı ekseninde, bilimsel sosyalizmin yol göstericiliğinde bütün milli güçleri seferber ederek  milli demokratik devrim ve sosyalizm amacında sonuna kadar mücadelede kararlı olmak”  Taslak bu hedeflerden vazgeçiyor.

Bu değişiklikler benim kafamda, ihtiyacı karşılamakta olan bir evde yapılan tadilatları çağrıştırıyor. Apartmanlarda oturanlar bilirler, zaman zaman gürültüden geçilmez. Mutfaklar, banyolar baştan sona değiştirilir. Öyle ki, apartmanı ayakta tutan kolonların bile kaldırıldığı olur. Sözde ev yenilenmiştir ama felaket her an kapıdadır. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi taslakta da temel değerlerimizden vazgeçiliyor. Aslında yapılan değişikliklerde de görüldüğü gibi; “Yeniliğin” yelkenini sağdan esen rüzgar dolduruyor.

Taslak cepheyi parti içinde kuruyor.

Taslakla İşçi Partisi kitle partisine dönüştürülüyor.

Taslakla ideolojik hat kayıyor.

Taslakla, devrim; Kemalist Devrim’in tamamlanmasıyla sınırlandırılıyor.

Taslak mevcut haliyle sosyalizmden vazgeçiyor.

Bilimsel sosyalist hareket kendisine tekrar tekrar şu soruları sormalıdır:

“Ben kimim?”

“Hangi sınıfın partisiyim?”

“İdeolojik hattım ne?”

Taslak kimlik belirlemeyi bulandırıyor. Oysa kimlik belirlemek; hem hayatın içine girmek ve hem de sosyalist hareketin var olan kimliğini daha da zenginleştirmek için şarttır.

 

İDEOLOJİK HAT KAYIYOR

Böyle bir tüzük programın ortaya konması bile sağa kayışı ifade ediyor. Mevcut ideolojik hattan vazgeçiliyor. Daha önce Aybar’cılar, Dev-Yol’cular ve bizde de Kanatçılar ortaya çıktılar. Bilimsel Sosyalizm’in temel ilkelerini tartışmaya açtılar. Ne var ki; ideolojik dağılmadan kurtulamadılar.

Siyasi hatalar telafî edilebilir ama ideolojik çizgide kaymalar olursa onarılması çok daha büyük tahribatlara yol açar.

 

“SOSYALİSTİM” DEMEK ZORLAŞIYOR

Taslak; en alt birimlerden başlayarak önce parti içinde tartışılması gerekiyordu. Bu yapılmadı. Psikolojik bir hava yaratıldı ve fikirlerin ortaya konulması frenlendi. Şunlar söylendi: “Söylemlerinize dikkat edin. Partiye katılanları kaçırmayın.” Nitekim; sosyalist olduğunu söylemek, sosyalist ilkelere vurgu yapmak, mevcut tüzük-programı savunmak parti içinde giderek zorlaşır oldu.

Taslak; – adı üstünde- taslak. Daha kabul edilmemiş. Tartışılacak, konuşulacak. Kabul edilmiş gibi tavır sergileniyor. Arkasında üye fişine yer verilerek Başkanlık Kurulu hariç bütün parti yönetimlerinin iradesi hiçe sayılıyor.

 

DEVRİMİN KILAVUZU BİLİMSEL SOSYALİZM TERK EDİLİYOR

İnsanı ve doğayı yıkıma uğratan, dünyanın damını delen, kaynakları israf eden, insanı tüketim budalası haline getiren ve maymunlaştıran kapitalizm insanlığın büyük çoğunluğuyla ilk kez  bu denli karşı karşıya geliyor. ( Stalin’den Gorbaçov’a- D. Perinçek

Kapitalizmin sömürü ve zulmüne karşı insanlık, 100 yılı aşkın bir zamandır Bilimsel Sosyalizm bayrağı altında mücadele ediyor. (Tüzük-Program; sf. 317 )

Bu alıntıları olduğu gibi aktarmamın nedeni şu: Yeni Tüzük-Program taslağında Bilimsel Sosyalizm eylem kılavuzu olmaktan çıkarılıyor. Şu gerçeğin altını çizmeden geçemeyeceğim: En büyük sınıf mücadelesi olan emperyalizme karşı vatan savunmasında da II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi bilimsel sosyalistler savaştılar, sosyalizm bayrağını asla bırakmadılar.

Hal böyle iken; dünyanın yeniden burjuva demokratik devrimler çağına döndüğünü öne sürmek, bilimsel sosyalizm rotasından uzaklaşmanın bir başka yolu olsa gerek. Emekçileri siyasal baskıdan, sömürü ve yabancılaşmadan kurtaracak olan bilimsel sosyalizmden vazgeçmek aslında sınıf mücadelesinin de dışında kalmaktır.

 

ÖNCÜ PARTİ KİTLE PARTİSİ OLUYOR

Bu bölümde, sosyalist olan İşçi Partisi’nin kimliği değiştiriliyor. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un savunduğu gibi ‘Bütün Halkın Partisi’ veya 1930’ların Atatürkçü partisi konumuna getiriliyor.

Esasen; “Öncü parti mi, kitle partisi mi?” sorusuna taslak, farklı sınıfları kaynaştırmayı savunarak ‘Kitle Partisi’ cevabını veriyor. Kemalistler de CHP’yi ‘Bütün sınıfları temsil eden parti’ olarak tarif ediyorlardı. Ayrıca sınıflar arasında karşılıklı bağımlılık, uyum ve yardımlaşmayı savunuyorlardı. Böylece toplumu bütünüyle korumayı; sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle yaratmayı hedefliyorlardı. (D. Perinçek- Devlet ve Toplum, sf.153)

Kemalistler kapitalistleşmeyi gerçekleştirmek için yukarıda görüldüğü gibi sosyal yatıştırma siyasetlerine hizmet eden ideolojik bir yönelime girdiler. O dönem yapılanlar doğruydu. Kapitalistleşmede hayli mesafe alındığı ve önemli yapısal değişikliklerin yaşandığı günümüz Türkiye’sinde yine aynı sınıfları kaynaştırmaya kalkmak Kemalistlerin de gerisinde kalmaktır.

İşçi Partisi son yıllarda ortaya koyduğu eylemlerle vatan savunmasının en iyi sosyalistler tarafından yapılacağını gösterdi. Az ama öz gücüyle bütün milletin gönlünde taht kurmaya başladı. Kitleselleşme yolunda önemli mesafeler alınmışken birdenbire durup KİTLE PARTİSİ’ne doğru yelken açmak telafisi çok ağır sonuçlara yol açacak bir yöneliştir. Bu tıpkı 1980 lere gelirken yaptığımız “İki süper devletten Sovyet Sosyal Emperyalizmi’nin daha tehlikeli ve baş düşman olduğu yanlış tespiti gibi. O dönemde de, bu dönemde de ideolojik yapısıyla özeleştiri yapabilecek tek hareket İşçi Partisi’dir. Fakat bu taslak, kurultaydan geçtiğinde doğal olarak kendi kadrosunu yaratacaktır. Parti sağa kayacak ve sosyalist ruhunu yitirecek, böylece kendisinde özeleştiri yapacak mecali bile bulamayacaktır.

 

MİLLİYETÇİLİK BÖLER

Bütün milleti birleştirecek işçi-köylü temel eksenini yok sayarak ve herkesle birleşmeyi savunarak kimseyle birleşemeyiz. Mücadele ruhu yaratamadığımız gibi gerekli olan öncüleşmeyi de yaratamayız. Hangi türden milliyetçilik olursa olsun yaşadığımız topraklarda barış ve kardeşlik içinde yaşamamızın önünde bir engel olarak durmaktadır. (D. Perinçek, Teori. Aralık-Ocak 1994-95)

Bizi Kürtlük ve Türklük yani ideolojik olarak milliyetçilik birleştiremez. Milliyetçilikten vazgeçerek kardeşliğin ve yurt severliğin tohumunu yeşertebiliriz. Bütün koşullar bize bu gerçeği dayatıyor. Yaşadığımız topraklarda yeni bir kardeşlik ruhu geliştirmeliyiz. Aksi halde milliyetçilik bizi böler. Türkiye gibi bir coğrafyada kardeşlik için milliyetçi ideolojiden kurtulmalıyız.

 

SOSYALİZM TERK EDİLİYOR

1980 sonrasında Türkiye solunda ağırlıklı olarak sosyalizmin başarısızlıkları öne çıkarıldı. Ezilen halkların devrimci potansiyeli reddedildi ve emekçiler hor görüldü. Onlara bir türlü sosyalizm yakıştırılamadı. Tanrı aramaya koyuldular, çünkü; karamsarlık ruhlarına işlemişti. Devrimci yükselişin bütün dünyada inişe geçtiği bu dönemde kapitalizm ideolojik alanda da taarruzdaydı.

Oysa bugün Türkiye halkının ABD karşıtlığı %90’ larda. Latin Amerika ülkeleri ABD’yi sallıyor. Hugo Chavez, sosyalizmin kuruluşuna geçtiklerini bütün dünyaya ilan ediyor. (6 Aralık-Cumhuriyet) ABD, Irak’ta yenilmiş. İşçi Partisi, toplumun önünde hızla seçenek konumuna doğru ilerliyor. Kısacası; tanrımız ayağa kalkıyor. Biz ise; sosyalizmi tartışıyoruz. Taslakta da sosyalizmin içini boşaltıyoruz. Ve ‘Yenileşme’ adı altında değişiklikler yapıyoruz.

Kemalist devrimi tamamlamak, feodalizmi tasfiye etmek, kapitalizmin alternatifi olan sosyalizmin kuruluşuna girişmek, ancak ve ancak İşçi Partisi gibi azınlığa düşmekten korkmayan, devrime sarılan ve irade birliği yaratan sosyalist bir partinin önderliğinde mümkündür.

Somut gerçeklere dayanmak,

Gerçekleri olgularda aramak,

Kitaplara bağlı kalmamak,

Tarihsel ve diyalektik materyalizm,

Bütün bu kavramları en sık kullanan ve bu temelde mücadele eden Aydınlıkçılar olmuştur.

Bugün de vatan, millet, hürriyet, bağımsızlık, emek gibi değerler için en kararlı mücadeleyi

sosyalistler yani, İşçi Partililer yürütmüyor mu?

Çağımızda demokratik devrimlerin bir numaralı savunucusu ve önderi yine sosyalistlerdir.

  1. Y.y. da vatanı savunma temelinde gerçekleştirilen bütün devrimlere en başta sosyalistler önderlik ettiler.

Bütün bunlar; Rusya ve Çin’de ilk adım atan sosyalizm deneylerine göre, ülkemizde daha geniş bir temelin olduğunu gösteriyor ve Türkiye’de gerçekleştirilecek sosyalizm deneyinin daha ileri sorunlarını çözmek durumunda kalacağını da gösteriyor. Bugün sosyalizmi kuracak sınıf Kurtuluş Savaşı yıllarına göre olağanüstü konumdadır. Mevcut tüzük-programımızda belirtildiği gibi sosyalizmin ikinci dalgası emperyalizme karşı Avrasya isyanlarıyla başlayacaktır. (Sf. 90)

“20.y.y. la birlikte kapitalizm aydınlanma ve ilerleme barutunu tüketti. Ezilen dünyanın aydınlanma ve ilerleme sorunu artık kapitalistleşme sorunu değil, emperyalizme karşı mücadele ve özellikle sosyalistleşme sorunuydu.” ( Tüzük-Program sf. 294)

 

İŞÇİ SINIFI ÖNDERLİĞİ KALDIRILIYOR

“Türkiye’de artık bağımsızlığın da, laikliğin de, demokrasinin de önderi ve itici gücü başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi halktır.” (D.Perinçek; Din ve Allah, sf.181)

Türkiye’de çok geniş bir işçi sınıfı var. Büyük fabrika ve belli merkezlerde toplanmış bir işçi sınıfı oluştu. Bu birikim özelleştirmeye karşı mücadele içinde tecrübe kazandı. İşçi sınıfı önderlerinden Türkiye’yi yönetebilecek bir aydınlar kuşağı yetişti. Buna kamu emekçilerini de eklediğimizde büyük bir potansiyel oluştuğunu rahatlıkla görebiliriz.

Kentlerin nüfus artışı, traktör, biçer döver, pamuk toplama makinesi v.b. tarımda makineleşmenin artması, kapitalist ilişkilerin artması, kısmen de olsa feodal yapının çözülmeye başlaması da emekçi nüfusunun artmasına yol açtı.

Bununla birlikte; kırsal bölgede zengin köylü orta, orta köylü yoksul, yoksul köylü de amele durumuna geldi. Dışarıdan çiftçi ithal edildi ve emperyalizmin doğrudan sömürgeleştirme süreci hızlandı. Böylece köylü ve tarım kesiminde proleter ve yarı proleter bir sınıf oluştu.

Taslak; Türk Devrimi’ne hangi sınıfın önderlik edeceğini ortada bırakıyor. Buradan yola çıkarak işçiler, köylüler, fikir emekçileri, esnaf ve tüccarlar, milli sanayicilere İstanbul maratonunda olduğu gibi “Yarışın” deniliyor. Hangi sınıf ipi göğüslerse o önderliğini kabul ettirmiş olacak. Görüldüğü gibi; kendiliğindencilik taslağın ruhuna işlemiş.

Öncü partiler niçin var? Tarihe kim ve nasıl müdahale edecek? Milleti kim uyandıracak? İrade birliği nasıl oluşacak? Feodalizmin tasfiyesine nasıl önderlik edilecek? Bu soruları çoğaltabiliriz.

Çağımızda devrime ve kendi dışındaki sınıflara önderlik yapmak işçi sınıfının görevidir. Dost ve müttefik kapsamında değerlendirilen milli burjuvazi sınıfsal karakteri itibariyle kaypaktır. Demokratik devrimlere önderlik yapamaz. 20. y.y. la birlikte aydınlanma ve ilerleme barutunu tüketmiştir. Her ideolojinin dayandığı bir sınıf vardır. Devrimci ideoloji için de devrimci sınıf şarttır. İşte bu sınıf da İŞÇİ SINIFIdır. Sömürüye, baskıya, yabancılaşmaya karşı çıkışın bayrağı da, kardeşliğin bayrağı da, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşının bayrağı da işçi sınıfının elindedir.

 

ÇAĞIMIZ DEĞİŞTİRİLİYOR

Çağımız, milli kurtuluş devrimleri ve sosyalist devrimler çağıdır. Taslağı bütün olarak incelediğimizde yeniden demokratik devrimler çağına dönüldüğünü görüyoruz.

Emperyalizm tanımı değişti mi? Sınıflar ortadan mı kalktı? Bilimsel sosyalistlerin önderliği olmadan devrimi başarıyla sürdürmek mümkün mü? (Teori, Kasım 2006 sf.9)

Demokratik devrimler dünya çapındaki değişikliklerin birikimini oluşturduğu gibi, Rusya ve Çin’de olduğu gibi sosyalizm rotasında ilerlemenin de sağlam zeminini oluşturuyor. Mao, Stalin ile aynı ideolojik saftaydı. Vatan savunmasında da, demokratik devrimin gerçekleştirilmesinde de komünistler önderlik ettiler.

ÇKP kırlardan şehirleri kuşatarak devrim gerçekleştirdiği gibi oraya kazık çakmadı. Sosyalizmin inşasına da yöneldi. Ayırım noktası sadece kırlardan şehirleri kuşatma teorisi değildi. Aynı zamanda sosyalist toplumda sınıf mücadelesinin sürdürülüp sürdürülemeyeceği noktasındaydı. Nitekim, Kültür Devrimleri gerçekleştirildi. Mao, sınıf mücadelesinin söndüğünü ileri sürenlere karşı çıkıyor ve Stalin’i aşıyordu.

 

  • İki çizgi mücadelesi
  • Devrimin önderliği
  • Revizyonizm
  • Oportünizm
  • Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın
  • İktidarın döne döne fethedilmesi

Emekçi kitlelerinin inisiyatifinin doruğa çıktığı Sovyet ve Çin devrimlerini incelediğimizde, dünyanın burjuva demokrasisinden daha ileri uygulamaları defalarca yaşadığını rahatlıkla saptayabiliriz. Bu iki büyük pratiğin teorik mirasını elimizin tersiyle itip görmezden gelebilir miyiz? Bütün bu hayatın derslerini bir kenara atmak inkârcılık değilse nedir?

Sosyalizmin kuruluşuna ilişkin yaşanan deneylere sırt çevirmenin ve dünyanın yeniden büyük Fransız devrimleri çağına döndüğünü ileri sürmenin ‘Yeniliği’ nerede?

 

ÖNCÜ GELENEĞİ VE DEVRİMCİ MİRAS REDDEDİLİYOR

Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Bu ilkeyi en çok Aydınlıkçılar savundu. Madem TKP’ye ve Şefik Hüsnü’lere sahip çıkmıyoruz o halde bu temele dayanarak yıllardır sürdürdüğümüz ve haklı çıktığımız iki çizgi mücadelesini nereye oturtacağız?

Türkiye tarihinde Jöntürk Devrimi olsun, Kemalist Devrim olsun; bu devrimlerin öneminin yanında 1960-1980 yılları arasında yaşanan kitle hareketlerini ve sosyalistlerin oynadığı rolü görmezden gelebilir miyiz?

Mustafa Suphi, Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Reşat Fuat Baraner gibi ömür boyu emekçi halkın davasına, devrim davasına hizmet eden proleter devrimci geleneği yıllardır partimizin mücadelesinde yaşatıyoruz, yaşatmaya da devam etmeliyiz.

 

ÇELİŞMELER KALDIRILIYOR

“Ezen ezilen millet çelişmesini TEMELE oturtuyoruz” Teori, Kasım 2006; sf. 7

Temel olan proletarya-burjuvazi arasındaki çelişme yok sayılıyor. Veya ezen-ezilen milletler arasındaki çelişme, yani; baş çelişme proletarya-burjuvazi arasındaki çelişmenin üzerine bindiriliyor.

 

DEVRİMİN PUSUSUNA YATMAK

Hem taslak hem de Teori’de yazılanlardan da anlaşılacağı gibi hem devrimci miras hem de yıllardır İşçi Partisi’nin sürdürdüğü iki çizgi mücadelesi küçümseniyor. Ne var ki bugün emperyalizmin baskı ve sömürüsüne karşı milletin hesaplaşma isteğini İşçi Partisi temsil ediyor. Oysa her devrim o ülkenin tarihsel birikiminin ürünüdür. Süreç gelip dayanmadan, koşullar oluşmadan devrimler olmayacağı gibi tarihi yönlendiren eylemler de gerçekleştirilemez.

İşçi Partisi’ni işçi köylü yataklarına oturtarak ve mücadeleleri örgütleyerek devrime hazırlık yapılır. Dünya tarihini incelediğimizde devrimin pususuna yatanların emekçi pratiklerinde ortaya çıktığını, büyük kahramanlıklar ve teoriler geliştirdiklerini görürüz.

 

EVRENSEL TERİMLER

Taslakta felsefe biliminin dili haline gelmiş, dünyanın ezici çoğunluğu tarafından da benimsenmiş terimler kullanılmaktan kaçınılıyor.

Tabuların hızla yıkıldığı bir Türkiye’de bilimin ürettiği, bütün insanlığa mal olmuş kavramlardan vazgeçmek yüzeysel bir davranış olur. Ayrıca marifet Kemalist Devrim’in ortaya çıkardığı yaratıcı terim ve tanımları tekrar etmek yerine mücadele içinde yeni terimler yaratmalıyız. Taslak bu konuda da sıradanlaşmakta ve statükocu bir tavır sergilemektedir. Bugün birçok kavram bütün dünya halklarının ortak dili haline geldi. Bazı kavramlardan kaçınıyorsak bunun nedenini açık açık söylemek zorundayız.

Diğer yandan, yıllardır mücadele içinde edindiğimiz bilimsel sosyalist kimliğimizle de gurur duymalıyız. Gidelim topluma soralım; işçiye, köylüye, tüccara soralım. “Türkiye’nin solcu, sosyalist lideri kim?” diyelim. Tereddütsüz verecekleri cevap; ”Doğu Perinçek” olacaktır. Örneğin; İngiliz danışman “Komünist olduğu için Doğu Perinçek’in fikirlerine katılmıyorum. Ama Ermeni sorunundaki görüşlerini benimsiyorum. Duruşmasında; ‘Ermeni soykırımı yalandır’ yazan pankart açacağım “ diyor.

Salt Türkiye’de değil, bütün dünyada İşçi Partisi’nin kimliği tanınıyor. Hal böyleyken ne yazık ki tüzük taslağının dilinde ideolojik mahcubiyet var. Bilimsel sosyalizme güven kaybı var.

 

TARIM VE KÖYLÜ SORUNU

Zengin köylü sorunu: İşçi Partisi bu konuda daha çok kapitalist karakterde oldukları için zengin köylüleri kazanma çizgisini benimsedi. Bugün köylü sınıflarını incelediğimizde, zengin köylülerin de orta ve yoksul köylülerle aynı kaderi paylaştıklarını görürüz. Kemalpaşalı bir köylü; “Zengin köylü orta, orta köylü yoksul, yoksul köylü de amele oldu” derken işte bu gerçeği dile getiriyordu.

Köy Temsilcilikleri: Köylerde  köy temsilciliklerini kurmakla örgütlenmeyi tamamlamış olmuyoruz. Bu köy temsilciliklerinin önüne köyün ve üretimin sorunlarıyla ilgili faaliyetleri koyarak mücadeleyi örgütlediğimiz zaman bunları gerçek örgütler haline getirebiliriz.

 

ÖNERİM

  1. Bu tüzüğün kabul edilmesi demek bilimsel sosyalizmden vazgeçmek, işçi sınıfı önderliğinden vazgeçmek ve devrimden vazgeçmek demektir. Bu taslağın kabulüyle omurgasız, ekseni olmayan lâpa gibi bir parti olunur. Emperyalizme karşı mücadele edecek, zorlu süreci göğüsleyecek kararlılığı gösteremez. İster istemez öncü tarifine uymayan bir kadro tipi yaratır. İrade koyan, kendilerini sürekli dönüştüren, çelik disiplin uygulayan proleter devrimcileri dışlar. Güçleniyor gibi gözükse de giderek dinamizmini yitirir ve yozlaşır.

İşçi Partisi mevcut tüzüğü ile, tutarlı anti-emperyalist çizgisiyle sayıca az da olsa ortaya koyduğu öncü eylemlerle halkın güvenini kazanmış ve giderek bütün millete önderlik edecek konuma doğru ilerlemektedir. Onun için mevcut tüzüğün sadece dilini değiştirelim.

Tüzük yeterince tartışılıp özümsenmemiştir. En alt birimlerden başlayarak tartışılmalı ve kafalarda netleşme sağlanmalıdır. Daha sağlıklı karar vermek ve gerekli olan irade birliğini yaratmak için tüzük tartışmasının genel seçimlerden sonra yapılmasını öneriyorum.

  1. Lozan, Berlin ve Bismil’de birlikte eylem yaptığımız dostlarımızın temsil ettiği milli güçlerle cephe örgütlenmesine gidelim.
  2. Milli Hükümet programını da cephenin ortak programı haline getirelim.

Milli hükümet programı ile kurulan cephe bütün ulusal güçleri kucaklamakla birlikte esas olarak Kemalist-Sosyalist ittifakı ekseninde oluşacaktır. Bu uzun süreli, stratejik devrimci bir politikadır. Latin Amerika’da olduğu gibi bir hükümet kurma hedefi kolaycı bir anlayıştır.

Birincisi; Türkiye bulunduğu konum itibarıyla büyük öneme sahiptir. Bu özelliğiyle Latin Amerika ülkelerinden farklı olup bütün dünyada taşları yerinden oynatır.

İkincisi; Latin Amerika’nın tersine dünyada kilit bir konuma sahiptir. Bundan dolayı ülkemizde iktidar mücadelesi çok daha çetin ve şiddetli olacaktır.

 

İsmail DURNA

Köylü Bürosu Başkanı

 

 

MARKSİST PRATİK FELSEFE

MARKSİST PRATİK FELSEFE

Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan bir kısım parti ve aydınlar, Bilimsel Sosyalizm’i sıradan bir bilim olarak değerlendiriyorlar. Oysa bilimsel sosyalizm iktisat, felsefe, tarih başta olmak üzere onlarca önemli bilimden beslenmeye devam ediyor. Bu nedenle günümüzde bilimin doruğu konumunda olan bilimsel sosyalizm yeni dünya’nın inşasını da kurmaya devam ediyor.

Marks’a göre hem pratik hem de teorik felsefeyi eleştirebilmeliyiz.                                   Hem teorik eleştiriyi hem de pratik eleştiriyi ortaya koyabilmeliyiz.                                   Hem nesnel hem de önkoşulsal eleştiriyi ortaya koyabilmeliyiz.                                         Hem öz-eleştiriyi hem de öz- inşayı ortaya koymalıyız.

Eleştiri önemli olmasına karşın amaç değil araçtır. Eleştirinin amacı inşa etmektir. Eski dünyanın ve eski teorinin eleştirisinde yeni teori ve yeni dünya’yı bulmak ve inşa etmek tam da Marksist felsefenin özüdür.                                                                                                                                                                                                                        Bu konuyu KURAM dergisinde incelemeye devam ediyoruz.

Kuram dergisine abone ol. kuramdergisi@gmail.com                                                                                               Kuram Dergisi Taksim Mefisto’da, Kızılay Dost kitabevinde.                                               Kuram Dergisi tüm Türkiye’nin eski kitapçılarında.                                                           Kuram Dergisi İdefiks’te.                                                                                                   Kuram Dergisi http://www.gittigidiyor.com  da  gerceksahaf’ta

HURDACILAR ÖRGÜTLENİYOR

TİKP Genel Başkanı İsmail DURNA; HURDACILAR ÖRGÜTLENİYOR

AKP İktidarı şimdi de gözünü hurdacıların emeğine dikti. Bundan böyle sokaklardan atık kağıt dahil her türlü hurda toplayanlardan 20 bin, alanlardan ise 140 bin lira ceza kesilecek. AB uyum yasalarına göre hurdacıların hurda toplaması yasaklanıyor. AB kendi ülkelerinde atıkların kazanılmasını şart koşarken bizim gibi ülkelerde ise yasaklamayı dayatmaktadır. Bunu fırsat bilen bazı emek düşmanı belediyeler de hurdacıların el arabalarını toplamaya ve el koymaya başladı. Bu uygulamalarla hurda toplayarak geçimini sağlayan binlerce insan birkaç büyük firmaya yem ediliyor.

EN BÜYÜK ÜRETİCİ KONUMUNDALAR                                                                                Hurdacılar geri dönüşümün ilk basamağını oluşturuyor. İktidarların üretimi değil de tüketimi özendirdiği koşullarda en büyük üretici konumundadırlar. Doğal kaynaklarımızın hızla tükendiği göz önüne alındığında hurdacıların önemi daha iyi anlaşılır. Hurdacılar, topladıkları ürünleri geri dönüşüme kazandırdıkları için ülke ekonomisine büyük katkılar sağlıyorlar. Hurdacılar dışarıdan hurda alımını azaltarak kaynakların ülke içinde kalmasını sağlıyorlar.

ZOR KOŞULLARDA ÇALIŞIYORLAR                                                                                     Bu insanlar her türlü pisliğe ve rezilliğe katlanıyorlar. Her türlü hastalığı göze alarak işlerini yapıyorlar.  Karıştırdıkları çöplerin içinden kağıt, plastik, kauçuk, cam, demir, çelik, bakır, kurşun, pet şişe, işe yarar ne varsa parasal değerine göre ayrıştırıyorlar. Topladıklarını hurda depolarına götürüp satıyorlar. Açlığın kıyısında dolaşan bu insanlar güç bela da olsa bu yolla geçinmelerini sağlıyorlar.

ORMANLARIN YOK OLMASINI ÖNLÜYORLAR                                                                     Türkiye’de sadece atık kağıt toplayarak geçimini sağlayan 500 bin kişi var. Sokaklardan toplanan atık kağıt miktarı 2,5 milyon ton. Bu rakam geri dönüşümün %40’ını oluşturuyor.  Böylece ormanlarımızın yok olmasını önlüyorlar

HURDA EMEKÇİLERİ DE ÖRGÜTLENİYOR                                                                            AKP iktidarında zerre kadar insaf, zerre kadar merhamet kalmamış. Öyle olsaydı bu insanlara önce bir iş gösterirlerdi. Kimseye muhtaç olmadan  yaşayan bu insanları sersefil bırakmazlardı.                                                                                                                   İstiyorlar ki; insanlar çöpten dahi olsa geçinmesinler. Başı dik dolaşmasınlar. Yaşama hakkından yoksun kalsınlar. Sokaklarda işsiz güçsüz aç susuz dolaşsınlar. Suriye’li mülteciler gibi dilensinler. Biat kültürüyle kendilerine muhtaç hale gelsinler. Ya intihar etsinler ya da suç işleyip cezaevlerine girsinler.                                                         Bunların hiçbiri olmayacak. Hurda emekçileri  kararlı. Baskılara ve cezalara örgütlenerek cevap veriyor, boyun eğmiyor. Büyük yürüyüşe hazırlanıyorlar.  31/01/2016